Kapıya doğru ilerliyordum. Kapıya kimin geldiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Acaba gürültüyü duyup da mı gelmişlerdi? Ne zamandan beri uyuyordum olduğum yerde? Çok mı uzun bir zaman olmuştu? Uzun süre haber alamadıkları için mi kapıya gelmişlerdi? Peki ama ben bu kıyafetlerle kapıyı açarsam kapıdaki kişi veya kişiler ne düşünecekti? Kapıyı açıp onlardan yardım isteyemezdim? Ne yapacağımı bilemiyordum. Evet evet kararımı vermiştim açamayacaktım kapıyı. Bir süre kapı çaldıktan sonra sesi kesilmişti. Ayak sesleri uzaklaşınca dışarı bakmakla yetindim. Kapıyı çalan kişi yan komşumuzdu. Muhtemelen gürültüyü o da duymuştu. Tekrar karımın cesedinin başında bekleyip boş boş bakmaya devam ediyordum. Ne yapmalıyım, onu bırakıp gitmeli miyim, yoksa polise mi gitmeliyim, ne yapmam gerekiyor? Bu düşüncelerden kafayı yemek üzereydim. Birden gelen telefon sesiyle irkildim. Telefonu açıp sadece dinlemekle yetindim. Arayan oğlum Aras'tı. Polisti benim oğlum. Onun sesini duymakla içim ferahlamıştı. Sadece şu sözler döküldü dilimden. "Oğlum ben bir şey yapmadım, ben bir şey yapmadım." Bu dediklerimden oğlum endişe duymuştu "Ne dediğini anlamıyorum baba. Ne oldu, neyden bahsediyorsun?" Her şeyi olduğu gibi anlatamazdım. Onu eve çağırdım. Neyse ki evimize yakındı çalıştığı karakol. Kısa zaman sonra varmıştı eve. Üstümü gördüğü gibi "Baba ne yaptın sen? Üstündeki kan kimin? Ne oluyor burada baba?" Tam da düşündüğüm gibi soruları sıralamaya başlamıştı bile benim bir şey dememi beklemeden. Gerçi ben deseydim ne diyecektim ki, nasıl açıklayacaktım ki durumu? Sadece gördüğüm şeyleri ona anlatmaya başladım. Annesinin öldüğüne mi yoksa babasının baş şüpheli olduğuna mı üzülseydi? Ne yapacaktı ki o? Beni gizleyecek miydi polisten? Yoksa kaçmama yardım mı edecekti? Gerçi gidip gitmemeye ben de henüz karar verememiştim ya... Bu düşüncelerdeyken birden bana saldırmaya başladı. "Neden yaptın, neden annemi öldürdün?" Anlık gelen bir sersemlikteydim. Ne diyordu bu? Benim oğlum karımı öldürdüğümü düşünüyordu. Onu çağırmakla yanlış yapmıştım. "Oğlum, ne diyorsun ne diyors..." Tamamlamama izin vermeden kolumdan tutup beni dışarı çekmesi bir oldu. "Gel senin tutuklanman için elimden gelen her şeyi yapacağım. Geel. Senin onu öldüreceğini biliyordum. En başından belliydi bunu yapacağın." Ağlamaya başlamıştık. Uzun süren bir sessizlikten sonra sessizliği bozan o olmuştu. "Annem nerede? Onu görmek istiyorum." Sadece "Salonda." diyebilmiştim. Onun duygularını anlamak çok da zor değildi. Evet birkaç defa tartışmıştık ama onu öldürecek kadar büyük bir kavga değildi ki bizimkisi. Sadece neden ona haber vermeden birkaç gün eve gitmediğimi sorgulamıştı. Evet sorgulamakta haklıydı. Çünkü ben o güne kadar ondan habersiz hiçbir şey yapmamıştım ki. Ama eve gitmememin nedenini açıklamış olmama rağmen sürekli sorguluyordu bunu. O esnada kendimi kaybedip ona bağırıp üstüne yürümüştüm o sırada oğlum aramıza girdi. O girmeseydi döver miydim onu ondan da pek emin değilim. Ama ben ona bakmaya bile kıyamazken elimi kaldıramazdım herhalde. Düşünceler kafamda su gibi gelip giderken "Nasıl oldu tüm bunlar?" diyebildi sadece. Her şeyi olduğu gibi anlattım. Ne yapacağını şaşırmıştı. Kısa bir afallamadan sonra toparlamıştı kendini. "Öncelikle bu delilleri toplamalıyız. Sonra sana bir kimlik çıkarıp yurt dışına çıkaracağım seni. Sonra orda yeni bir kimlik çıkarırsın. Sana sürekli para da gönderirim. Bir zaman sonra gelirsin buraya yeniden." dedi. "Peki ama sen ne yapacaksın?" diyebildim sadece. "Sen beni düşünme. Ben her türlü başımın çaresine bakarım." "Tamam o zaman sen ne diyorsan onu yapalım." Onun bana dediği şeyleri harfiyen yapıyordum. Önce üstümdeki kıyafetlerin hepsini çıkarıp valizime koymuştum yurtdışına çıkınca onları yakacaktım veya çöpe falan atacaktım. Burada bırakamazdım. Sonra duş aldım üstümde kan kalmaması gerekiyordu. Kimliğimi pasaportumu hiçbir şeyi bırakmamıştım. Tüm eşyalarımı kıyafetlerimi valizime koyduktan sonra aşağı inmiştim. "Her şey bitti. Hazırım ben." Uzun süredir cesedin başında oturuyordu. Tek kelime etmeden öylece bakıyordu annesine. Belki de son bakışlarıydı bunlar. Ezberlemek istiyordu yüzünün her hattını. Ben zamanında çok bakmıştım yüzüne. Yüzünün her hattını ezbere bilirdim. Ağlarken gözyaşının nerede durduğunu, gülerken yüzünün neresinin kırıştığını, kızarken kaşını nasıl çattığını... Her şeyini... Artık çıkmamız lazımdı. Uzun bir yolculuk beni bekliyordu. Ben etrafı toparlarken Aras da bana geçici bir kimlik ve pasaport ayarlamıştı. Artık burada kalamazdım. Her şeyi geride bırakıp gitmenin zamanı gelmişti. Kamelya seni bırakıp gidiyorum. Seni böyle bırakıp gitmek bana yakışmazdı. Özür dilerim. Affet beni sevgilim. Kamelya... Adının anlamı hep yeşil kalan bir çiçek demek. Ama sen hep genç kalmadın. Asıl ihaneti sen bana yaptın. Beni bırakıp gittin. Sen mi beni ben mi seni affetmeyeceğiz bilmiyorum ama tek bildiğim bir şey var ben seni çok özleyeceğim Kamelya'mmm. Ona uzun uzun baktıktan sonra oğlumla birlikte gözyaşları içinde çıkmıştık evden...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Şizofrenin Hayatı
Mystery / ThrillerHer insanın ruhunda yok mudur biraz şizofrenlik? Bu sadece bir hastalık mıdır? Kimse durup dururken kurmaz mı kafasında hiçbir şey? Bence şizofrenlik bir hastalık olmamalı. Sadece ileri derecesi hastalık olmalı. Belki de insanın kafasında kurması ka...