jungkookyoongi'ye son mesajımı atmış ve revirdeki sedyeye oturmuştum. sırtımı arkadaki duvara yaslamış, gözlerim ise kapıya odaklamıştım. gelme olasılığı düşüktü. gerçekten onun sırasından kalktığını pek görmüyordum. en az benim kadar garip biriydi.
oflayarak telefonumun ekranındaki saate bakmıştım. eğer söylediklerim onu etkilediyse yüzde bir ihtimalle gelecekti. ve bende şimdi bu küçük ihtimalin gerçekleşmesini bekliyordum.
gözlerimi kapatıp kafamı geriye atarak duvara yaslamış öylesine bir şeyler mırıldanmaya başlamıştım. bir iki dakika geçmişti. duyduğum kapı sesiyle gözlerim birden açılmış, yerimde dikleşmiştim.
"geldin"
şaşkındım. ayrıca mutluydum. bu sesimede yansımıştı.
elleri okul formasının üzerine giydiği siyah kapşonlu hırkasının ceplerindeyken başınada şapkasını geçirmişti. kendine ait karanlık bir dünyası vardı. konuşmadan yandaki dolaba ilerlemiş pamuk ve tentürdiyot almıştı. gözlerimiz bir kez bile buluşmamıştı ama ben her bir hareketini dikkatlice izlemekten kaçınmamıştım.
benim gibi sedyenin kenarına oturup aramıza elindekileri bırakmıştı. aramızdaki sessizlik uzun bir süre daha devam edecek gibiydi. küçük bir pamuğa tentürdiyotu dökmüştü. ona yardımcı olmak için biraz daha ona yaklaşmıştım. ilk defa bu kadar yakındık. kokusu çok yumuşaktı. vanilya! evet vanilya gibi kokuyordu. bu dış görünüşüyle tamamen zıttı.
gözleri dudağımın kenarındaki yaraya ilişti. elini korkuyormuşçasına ağırca kaldırıp nazikçe yaramın üzerine bastırmıştı. o sadece bir yere odaklıyken ben ilk defa onunla bu derece yakın olmanın keyfini çıkartarak yüzünün her bir santimini izliyordum.
küçük gözlere, küçük bir burna ve küçük ince yapılı dudaklara sahipti. yanakları onu daha tatlı yapıyordu. ve çilleri... onlar çok güzeldi. beyaz tenine serpilmiş yıldızlar gibi.
dudakları çatlamıştı. havalar yüzünden olsa gerek. göz altlarıda morarmıştı. ya uykusuzdu ya da kansızdı. bilmiyorum. ama bunlara rağmen kusursuz gözüküyordu.
dilini dudaklarında gezdirdi. bu hareketle gözlerimin odağı tekrar dudakları olmuştu. gergindi. pamuğu dudağımın kenarına bastırdığı zaman canı benden çok yanıyormuş gibi yüzü buruşuyordu. "senin suçun değildi" dedim sessizliğimizi bozmak ve gerçekleri söylemek için. umursamıyordu beni. devam ettim. "buraya gelmen için öyle söyledim." dudaklarımdaki bakışları gözlerime çıktığında ilk defa kahveleriyle karşı karşıya gelmiştim. o an karnım kasılmıştı. çok derin bakıyordu. aynı zamanda boş gibiydi de. ne onun bakışlarını ne de bana yabancı olan bu duyguları anlayamamıştım.
gözlerini çekip pansuman yapmaya devam etti. oldukça nazikti. hatta fazlasıyla nazikti. elimi elinin üzerine koydum. sıcacıktı. tenlerimizin temas ettiği o saniyede ellerindeki ısı bir anda benim bedenimi yakmaya başlamıştı. o ise irkilmişti. bunu beklemiyordu. ben sadece yapması gerekeni yapıyordum. tuttuğum elini dudağımın kenarına bastırmıştım. tentürdiyot şimdi yakıyordu canımı. acıyla gözlerimi kapayıp tıslarken elini ellerim arasından çekmeye çalışmıştı.
"bırak elimi" ve ilk defa duydum sesini. sınıfımda olan bu çocukla ilk defa göz göze geliyor ve ilk defa sesini duyuyordum. çok garip değil mi?
"acımıyor. bastırabilirsin."
"acıyor... biliyorum." çatılmış kaşlarıyla dolmak üzere olan gözlerini bana çevirdiğinde elini bırakıvermiştim. bu acıyı defalarca yaşamışçasına çıkan sesi kısık tonunu korumuştu. biri bizi duyacaktı sanki. ama o kendini bile duyamayacak kadar sessizdi. "o zaman söyle, nasıl geçiyor bu acı?" dudaklarımdaki bakışları konuşmamla yere dönmüştü. "geçmiyor benimki. sen kendine bir merhem al."
ayağa kalkıp pamuğu çöp kutusuna atmış, tentürdiyotuda eski yerine koymuştu. arkasını döndü. revirden çıkacakmadan önce tekrar sordum ona. "senin gibi acılarıma alışırsam bu acıları hisseder miyim?" cevap vermedi. kapıyı açıp geldiği gibi gitti.
□□□□BOLUMU ATMAYI UNUTMUSUM
jungkookun sancilari basladi🕺🕺
iyi geceler
sizi seviyorum bal kizlarim
💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lips ✓
Fanfictionও yoonkook jungkook sürekli konuşur yoongi ise dudaklarına bakardı.