Benim renklerimi bir başkası, ben de bir başkasının siyahını yaşıyor gibiyim.
-Antoine de Saint-Exupéry
"Abiciğim,
Sana yazdığım mektupların hiç birine cevap vermedin. Bu denli seni kırdığımı bilmiyordum. Bir ümit mektuplarımın eline ulaşmadığını umuyorum. Seni o kadar özledim ki. Sabahlara kadar uyumayıp seninle sohbet etmek istiyorum. Beni azarlarcasına konuşmanı bile özledim. Çünkü sadece sen öyle konuşurken önemsendiğimi hissediyorum. Her ne kadar bana kızıyor olsan da hep benim iyiliğimi düşündüğünü biliyorum. Şu an Sana'yla evlenmiş olsak belki her şey daha farklı olacaktı. Belki bu lanet odada neredeyse bir aya yakındır tıkılı kalmış olmayacaktım. Jeon'lar bana gerçekten çok iyi bakıyor. Hatta burada bir arkadaşım oldu biliyor musun? Adı Kim Taehyung. Daegu'da yaşıyor aslında. Sadece onu haftanın 3 günü görebiliyorum. Muallim olduğu için derslerinin olduğu günler geliyor, dersi bitince de gidiyor. O gidince burası o kadar sıkıcı oluyor ki. En başlarda odamdan hiç çıkmıyordum. O zamanlar burası daha bir katlanılmazdı.Ne yemek yemek geliyordu içimden ne de dışarı çıkmak Jeon'lar her ne kadar bana çok iyi baksalar da kendimi onların yanında bir fazlalık gibi hissediyorum. Özellikle oğullarının benden nefret ettiğine eminim. Bazen çok iyi davranıyor, bazen de öyle şeyler söylüyor ki içimde bir şeylerin paramparça olduğu iliklerime kadar hissediyorum. Nefes almak benim için ekstra bir lüks haline geldi. Hekimlerin adlandıramadığı kalp çarpıntım bu aralar sık sık oluyor. Daha bir şiddetli, daha bir sık. Her seferinde bu kez ölüyorum diyorum. Özellikle ilk geldiğim hafta çok oldu. Bay Jeon gelmişti. Onların aile saadetlerini izlemek beni kahrediyordu içten içe."
Jimin kafasını saman rengi kağıttan kaldırmış, Jeon'lar yüzünden geçirdiği ilk kalp çarpıntısını hatırlamıştı.
❀❀❀
4 hafta önce
Jimin salona geldiğinde şaşkınlık içerisindeydi. Jungkook'un kırk beş, ellili yaşlarındaki hali karşısında oturuyor gibiydi. Jungkook'un annesine benzediğini düşünmüştü ama çok büyük yanılmıştı. Bay ve Bayan Jeon, prensi görünce hemen ayağa kalkıp önünde saygı ile eğilmişti.
"Günaydın prensim."
"Size de günaydın Bay Jeon. Hoş geldiniz." Bay Jeon tatlı bir tebessümle kafasını kaldırıp Jimin'e baktı. Babasına benziyordu. Bir kaç kez çocukluğuna şahit olduğu Jimin şimdi koskoca adam olmuştu. İçinden ona sarılmak gelse de mesafesine dikkat etmek ona daha doğru geliyordu.
"Asıl siz hoş geldiniz. Buyurun sofraya geçelim." Jimin kafasıyla onaylayıp hazır sofraya ilerledi. Sofrada ki çeşit çeşit yiyeceği görene kadar acıktığını fark edememişti. Bay Jeon sofraya oturunca o da hemen yerini almıştı. Jungkook çayları koyarken bir yandan da babasıyla muhabbet ediyordu. İkilinin samimiyeti göz dolduracak bir vaziyetteydi. Jimin yemeğine odaklanmaya çalışsa da aklına babasıyla olan ilişkisi geliyor ve onun iştahını kaçırıyordu. Bay Jeon Jungkook'un gülümsemesinin nedeni iken kendi babası ise yüzündeki yaraların sebebiydi. Bu ona adil gelmiyordu. O babası ile bir kere bile samimi bir sohbet ettiğini hatırlamıyordu. Her şey bir yana ona bir kere bile içinden gelerek 'oğlum' dememişti. Bay Jeon ise her fırsatta Jungkook'a 'oğlum' diyordu. Jimin'in enerjisi daha şimdiden emilmişti. Gözleri dolmaya başlamıştı. Jungkook'un Bayan Jeon ile olan ilişkisine gelmiyordu bile. Bayan Jeon muhtemelen oğlunun parmağına kıymık batsa kıyameti koparırdı ancak kendi annesi o acı çekerken zevkle izlemişti.
Elindeki çatalı sıkmaktan parmak boğumları beyazlamış olan Jimin'in gözünden bir damla yaş yuvarlanmıştı. Öyle ki Bay Jeon'un yönelttiği soruyu bile duymayacak bir vaziyete gelmişti. Kalbine hançerler saplanıyormuş gibi hissediyordu. Ayağa kalkıp orayı terk edecek kadar güçlü de değildi. Nefes almak bile canını yakıyordu. Sanki kalbine kramp girmiş gibiydi. Gücünü toplamaya çalışıp ayağa kalkmış ve odasına gideceğine dair bir şeyler gevelemişti. Koşar adımlar atarak odasına ulaşmıştı. Rahat nefes almak adına gömleğinin birkaç düğmesini açıp derin nefesler alıyordu. Pencere ulaştığında kendini aşağı sarkıtıp soluklanıyordu. Neden böyle olduğuna anlam veremiyordu. Ona sorsalar 'düşüncelerim ruhumu boğdu' derdi. Bu ilk defa başına gelmiyordu ama en şiddetlilerinden biriydi. Jimin bu olan şeyin kendisini ölüme yakınlaştırdığına inanırdı. Yani ona göre bu Dünya'da fazla vakti kalmamıştı. En azından öyle umuyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/238811953-288-k220272.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forget Me Not~Jikook
FanfictionSolan çiçeği kesip atmazsan kökünü çürütür derdi. Ben çiçeğime kıyamam ki.