Ben geldimmm. Özlediniz mi? Kısadan bir giriş yaptım, üşenmezsem üç bölümlük 2017 Ogeday'ı ve 2020 Nisa'sını yazmak istiyorum. Çok kontrol etmeden atıyorum. Bir hatam varsa affola. Yorumlarını bekliyorum. Öptüm kocaman. Muaah.
Ogeday
"Benim ayakkabı yok ama!"
Son birkaç gündür neredeyse her an duyduğum ağlama sesi kulaklarıma doldu. Nisa ağlıyordu, yine. Bıkkınlıkla karışık bir sinirle yüzümü sıvazladım. Normalde çok muhabbetimiz yoktu çünkü iyi anlaşamıyorduk.
O, yurt dışından gelmiş, yirmi iki yaşında, oldukça neşe dolu bir kızdı. Çok da iyi bir yarışmacıydı. Çoğu zaman aldığı kritik sayılar ile hepimize can suyu oluyor, oyunu almamız için gazlıyordu. Fakat son zamanlarda ruh hali gittikçe kötüleşiyor, sadece kendini değil hepimizi ağlama noktasına getiriyordu ve sadece bununla da kalmıyordu. Yanına, onu sakinleştirmek için giden arkadaşlarına da izin vermiyordu. Bu durum, ister istemez, canımı çok sıkıyor, yüksek tepkiler vermeme neden oluyordu.
"Tamam, gel alalım ayakkabılarını." Nisa'yı teselli etmeye çalışan Yasin'e oturduğum yerden bağırdım.
"Bırak abi, kendisi alsın ayakkabısını." Gergindim. Üstüne Nisa'nın davranışları beni iyice germişti. Kendini toparlaması gerekiyordu. İletişim, bayrağa kalacak gibiydi ve elimizdeki en iyi kız oydu. Ona ihtiyacımız vardı.
Ben sinirle ayakkabımı bağlarken Yasin'in bana baktığını hissediyordum. Bu kadar sert olmamdan rahatsızdı. Ben de onun laubali hareketlerinden rahatsızdım. Duygularımız karşılıklıydı. Ayakkabımı bağladıktan sonra ileride bacaklarını kendine çekmiş, yüzünü dizlerine gömmüş kıza baktım. İçim acıdı. İletişim oyunlarında daha çok ağlıyordu. Olmayan gözleri şişiyor, burnu kızarıyordu. Hassas bir kızdı.
Derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım ve oturduğum yerden kalkıp onun yanına ilerledim. Bana doğru bakan Yasin'i umursamadım. Küçücük kalmış kızın yanına çömeldim. Yanına birinin geldiğini hissetti fakat o kişinim ben olacağımı düşünmüyordu.
"Git buraden." Çarpık Türkçesi ile yanındakini kovaladığında gülmeden edemedim.
"Nisa." Oldukça sakin çıkan sesimle kafasını dizlerinden kaldırdı. Yaşlarla ıslanmış yanakları, kıpkırmızı burnu ile karşılaştım. Anlık bir refleksle yanaklarındaki yaşları silmek istesem de kendime hakim oldum. Daha önce onunla çok fazla iletişime geçmediğim için ilgi ile diyeceğim şeyi bekliyordu.
"Nisa, bak ya daha iyi olacaksın ya daha kötü olacaksın ve ben senin daha iyi olmanı istiyorum. Senin daha iyi olman bana da yarar. Nasıl yarar? Biz ödül yeriz, gezeriz, dokunulmazlık kazanırız, riske girmeyiz. Sen riske girmezsin. Karşı taraftan eleriz. O yüzden bunlar önemli şeyler."
Gözlerinden dökülen yaşlar azalmış hafifçe burnunu çekiyordu. Devam ettim.
"Şimdi ben çıkıp oyunu bayrağa taşıyacağım ama benim sana da ihtiyacım var. Tamam mı? Benim bayrağı kazanmam için senin hızına ihtiyacım var. Hem bak iletişim oyunundayız. Geçen babanlarla konuştun, şimdi görüntülü olarak anneni görebilirsin. Lütfen topla artık kendini."
"Annemi çok özledim." Hafif çıkan sesiyle söylediği şeye samimiyetle gülümsedim.
"Ben de. Bak belli mi olur, belki sınırları açmışlardır." Yaptığım espri ile gülmeye başladı. Ağlamaktan şişen gözleri gülmesinin etkisiyle iyice yok oldu. Karşımda Japon olmuş bir şekilde duruyordu. Yanaklarını sıkmak istedim. İsteğime şaşırdım.
Oyuna çıkma zamanım geldiğinde Nisa'nın yanından kalktım. Elimi ona doğru uzattım. İlk elime sonra bana baktı. Gülümseyerek elimi tuttu. Oturduğu yerden kalkıp Çekçe bir şeyler mırıldandı. Üzerinde durmadım.
"Ben şimdi oyuna çıkıyorum. Sen toparlan ve gidip ayakkabılarını bul tamam mı?" Masumca kafasını salladı.
Parkurun başına doğru yürümeye başladığımda arkamdan bağırdı.
"Ögeday!" Geldiğimizden beri doğru düzgün adımı söyleyemiyordu. Başta düzeltsem de artık umursamıyordum. Nasıl isterse öyle sesleniyordu.
Kafamı ona doğru çevirdiğimde "Bunu kazan. Bayrağı birlikte kazanacağız," dedi. Gülümsüyordu. Gülümsedim. Parkurun başından sonuna gelene kadar arkamdan sesi eksik olmadı. Deli gibi bağırıp destek oluyordu. Odağım ne kadar atışta da olsa bir kulağım ona kayıyordu. Son atışı da yapıp sayımı aldığımda hırsla bağırdım. "Kardeşim! Bayrak hazırlansın!" diye bağırdığımda benchten çığlığı duyuldu.
Gülerek benche ilerlediğimde bayrağa benimle birlikte kimin çıkacağı konuşuluyordu.
"Ben kendimi çok iyi hissediyorum. Çıkabilirim." Tuğçe'den gelen istekle kafamı sağa sola salladım.
"Bu oyunda Nisa çok daha iyi ve hızlıydı. Ben onunla çıkmak istiyorum." Sözlerimle herkesin gözleri bana kaydı. Tuğçe'nin bozulan yüzü, Yasin'in garipsemiş ifadesi, hepsi üzerimdeydi.
"Emin misiniz? Nisa kendini nasıl hissediyorsun?" Evrim'in bakışları Nisa'ya kaydığında bakışlarımı ona yönelttim. Benimle göz göze geldi. Cesaret vermek istercesine baktım. Gülümsedi.
"İyiyim. Ben de çıkmak istiyorum." Sözleri ile gülümsedim. Konuşmamız işe yaramıştı.
"Tamam o zaman, karar verilmiştir." Yasin'in sesi ile kafa salladım.
Bayrak oyunu için parkurun başına geçtiğimizde elimi ona doğru uzattım. Anında elini kaldırıp çaktı. Elini tuttum. Sıkı sıkı.
"Yapabiliriz. Sen sadece parkuru bitirebildiğin kadar hızlı bitirmeye çalış." Gülerek kafa salladı.
"Tamam, Ögeday." Güldüm.
"Ogeday." Düzeltmem ile yüzünü buruşturdu.
"Çok zor. Kısaltsam olmaz mı? Oge mesela?"Güldüm. Çok sevimliydi. Hafifçe kafamı salladım.
"Olur."
Hazır olmamızla ilgili duyuru geldiğinde Nisa, bütün odağını parkura verdi. Kazanmak istiyordu. Kazanacaktı. Düdük ile yanımdan fırladı. Önündeki engellere asla dikkat etmiyordu. Bu, onda fark ettiğim bir özellikti. Asla kendine dikkat etmiyor, yarışı kazandığı sürece aldığı yaraları umursamıyordu. Tamamen kazanmaya odaklanmıştı. Parkurun sonundaki bayrağı rakibinden çok önce kaldırdığında olduğun yerden fırladım. Atışları daha rakibim parkuru yarılayamadan bitirdiğimde tüm gücümle bağırdım.
"Bu çocuk bayrakta kaybetmiyor!"
Arkamı döndüğümde boynuma dolanan kollarla bir anlık da olsa donakalmıştım. Nisa, bütün gücüyle sarılıyordu. Kollarımı omuzlarına sarıp "Gördün mü? Sana ihtiyacım olduğunu söylemiştim," dedim. Kafasını kaldırıp güldü.
"Kazandık!" dedi.
"Kazandık, birlikte," dedim.
Belki iyi başlamamıştık. Belki ben ona göre daha katıydım ya da kendimi burada çok iyi ifade edemiyordum. Belki o, buranın işleyişine kafa tutuyor, kendi bildiği yoldan ilerlemeye gayret ediyordu. Belki de tanıdıkça birbirimizi sever, iyi iki arkadaş olurduk. Bunu, zaman gösterecekti. Ben sadece bir şans vermeyi denedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyanın En Güzel Kızı - Ognis
RomanceOne shotlık mini Ognis kurgu hikayeleri. Her bölüm birbirinden bağımsızdır.