1- Kaderin Ağına Takılmış Yaşamlar

10 2 13
                                    

Bölüm Şarkısı
Never Had a Chance - Katherine Li

3 yıl sonra...






"Beni niye getirdiniz ki lan boşuna bir daha? Siz getirirdiniz benimkini de işte."

Taehyung bıkkın bir şekilde konuştuğunda Hoseok kapıyı açmış içeri girerken, Jimin söylediklerine göz devirerek ensesine bir tane şaplak geçirdi.

"Boş konuşma da içeri gir Taehyung. Amelen yok senin."

"Of! İyi be birşey demedik."

"Hadi daha neyi bekliyorsunuz?"

Hoseok'un sesini duyduğunda bıkkınlıkla ofladı. Daha fazla beklerse yanındaki çocuğun şaplaklamaktan daha fazla şey yapabileceğini bildiği için acıdan dolayı sızlayan ensesini kaşıyarak içeri girdi. Jimin'in boyu kısa olabilirdi; ama eli ağırdı keratanın.

Saat 8'den beri derstelerdi ve geç uyudukları için bir türlü ayılamamışlardı. Öğle arasından önceki son dersin boş olduğunu öğrendiklerinde ise bir an önce ayılabilmek amacıyla kendilerini üniversitenin yakınlarındaki bir kafeye atmışlardı. Taehyung'un huysuzlanması da bu yüzdendi. Ders bittiği an kafasını masaya koymuş, tam uykuya dalacağı anda iki avanak arkadaşı onu zorla kaldırmış, peşlerinden sürüklemişlerdi.

O yüzden kafenin sessiz bir kısmına geçip bir an önce uyuyabilmek için arkadaşlarına seslendi.

"Çok kalabalık burası ya. Siz alın kahveleri. Ben boş yer var mı ona bakacağım."

Cevap vermelerini beklemeden tam arkasını dönmüş gidecekken Hoseok'un sesini duydu.

"Oğlum, ben Taehyung'un kahve içmesine hala alışamadım."

"Salak mısın Hobi? Neredeyse üç sene olacak. Neyine alışamadın acaba?"

"Sence? Lisenin kantininden her gün aldığımız kahvelere burun kıvıran Taehyung, yaz tatiline girdiğimiz günün ertesi sabahı kahvaltıda kahve içtiği için olabilir mi? Hem de filtre kahve!

O zamanları hatırladığında gülümsemeden edememişti. Önceden hiçbir nedeni olmaksızın kahveden hoşlanmazdı. Ta ki birileri yüzünden denemeye karar verene kadar.

"Aissh bak işte! Yine o gülüşünü yapıyor Jimin. Karnelerin verildiği gün kesin birşey oldu; ama bu ileri zeka arkadaşımız hala bize o gün ile alakalı tek bir kelime etmedi."

"Sana kaç defa diyeceğim Hobi? O gün hiçbirşey olmadı dedim sana; ama sen hala aynı konuyu açıp duruyorsun."

"Ben bu kadar profesyonel yalan söylemiyorum ya kimden öğrendin anlamadım ki. Neyse, yürü bize yer kap sonra hesaba çekerim yine."

Hiçbirşey söylemeden arkasını döndü ve boş yer aramaya başladı. Birşey diyemiyordu çünkü Hoseok haklıydı.
Bir kağıt parçasının hayatına nasıl bu kadar etki edebildiğini o da açıklayamıyordu kendine. Derin duygular ile yazılmış her bir kelime nasıl yazanın yüreğine battıysa, okuyanın da bir o kadar batmıştı. Duygusuz biri değildi o. Sadece iş duygulara gelince temkinli davranması gerektiğini hissediyordu. Duygular silah olarak kullanıldığında bir mermiden daha çok can yakardı.
Annesinin onu terketmeden önce öğrettiği son şey bu olmuştu çünkü.

Gözlerini etrafta gezdirirken duvar kenarında boş bir masa olduğunu fark ettiğinde hızlıca adımlarını o tarafa yöneltti. Gün ortası olduğu için kafe oldukça kalabalıktı. Bir de üniversiteye yakın bir konumda olunca ister istemez öğrencilerin uğrak merkezi haline geliyordu. Buranın patronu her kimse iyi para kazanıyor olmalıydı.

Arkadaşlarını beklerken kafasını masaya koydu ve önündeki büyük camdan caddeyi izlemeye başladı.
Yağmur çiselemeye başlamış, insanlar oradan oraya yağmurdan kaçmaya çalışıyordu. Kalabalığın sesi ne kadar yağmurun sesini bastırsa da cama dikkatli bakan biri yağmur yağdığını anlayabilirdi.

Bugün lanet bir gün olacaktı belli olmuştu şimdiden. Bu kadar tesadüfün bir araya gelmesi sinirini iyice bozmaya başlamıştı. Gözünün önünde gözlük camının buharına rağmen farkedilen kızarmış gözler ve öfkeden dolayı iyice çatılmış kaşlar belirdiğinde ise kafasını hızlıca sallama ihtiyacı hissetti. Son üç yılı bu bakışlar yüzünden uykusuz geçmişti. Geceleri ne zaman güzel bir uykuya daldığını hissetse birden kendini kan ter içinde uyanmış olarak buluyordu.

Gözlerin sahibi ya büyük beddua etmişti, ya da o gün onu durdurmadığı için pişmanlık hiç yakasını bırakmamıştı. O gün yağmuru hissetmeyi her şeyden çok dilemiş, yağmurun altında onu yalnız bırakmak istememişti.
Ama bırakmıştı işte. Ve şimdi her yağmur damlasında onun akıtamadığı gözyaşlarını hissetmek Taehyung'un perişan ediyordu.

Biraz olsun kafasını dağıtabilmek için insanları incelemeye başladı. Ya insanlar arkadaş grupları ile oturup muhabbet ediyor, ya da bilgisayar başında bir bardak kahve eşliğinde kalan işlerini hallediyorlardı. Ama biri vardı ki, bu sıradan insanlar arasından sıyrılmış, kendini tamamen kapatarak insanlardan kendisini soyutlamıştı .

Gözleri büyük camın sol tarafına kaydığında tek başına oturan, sağ eli çenesini altında, sadece yağmura odaklanmış sarı saçlı genç adamı fark etti. Yan profili çok tanıdık geliyordu. O kadar tanıdık geliyordu ki o adamın da onu tanıdığına emindi.

Ve kim olduğunu anladığı an hızlıca sandalyede doğrulmuş ve okkalı bir küfür savurmuştu.

"Hassiktir!"

Bu kişi, uykularını kaçıran gözlerin sahibi Jeon Jeongguk'tan başkası değildi.

.

.

.

.

Bu bölüm geçiş bölümü gibi oldu ama diğer bölümde olaylar toparlanıyor merak etmeyin :)

Umarım beğenirsiniz. Şimdiden iyi okumalar.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 07 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Cesaretsiz Mektuplar | Taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin