Acarer Bartu

209 8 1
                                    

Taht odasında şikayetçileri dinlemeye devam ediyordum bazen prens olduğum için sıkılmıyor değilim.

Evet, :) İlk önce kendimi tanıtayım. Ben barış diyarı olarak bilinen evrendeki en zengin ve en güçlü devletin " ÖTÜKEN " 'in bir sonraki varisi Acarer Bartuyum.

Ötüken bilinen evrenin en geniş sınırlarına sahip üç ülkeden biridir. Ötüken 100 yıldır savaş yüzü görmemiş barış ve huzurun dünyada ki elçisi babam IV. Kubilay tarafından yönetilmektedir. Babam Kayıhan olduğunda ülkemiz yeni savaştan çıkmış her yer isyancılar ve eşkıyalarla doluydu. Dağlar onların ellerindeydi. Babamda şanlı ordumuzla eşkıya avına çıktı fakat dağlarda vur kaç taktiğiyle fazla uğraşamayınca bu işi bir komutana verdi.

O zamanlar ben henüz doğmamıştım, ama lalamın anlattığına göre bu komutan asla kaybetmeyen üstün bir insanmış. Ayrıca çokta acımasızmış. Bu sırada içeri koşarak bir asker girdi.

"Noldu nedir bu terbiyesizlik !"

"Prensim Worsheast bölgesi yağmalanmış insanlar katledilmiş kuyular kirletilmiş 100 yıldır ilk kez böyle bir şey oluyor."

Düşünmeye başladım... 5 dakika sonra asker sessizliği bozdu.

"Ne emredersiniz." Gözlerinin içine baktım ilk kez bir askerimin gözlerinde korkuyu görmüştüm.

"Sen 15 kişilik bir ekiple inceleme yapmak için yola çık ben bu konuyu kralla görüşeceğim."

Gölgelerimin başına dönerek "Konseyi topla bu acil bir durum ben kralla görüşmeye gidiyorum."

Odayı terk ederken her zamanki gibi gölgelerim peşimdeydi. Kendileri özel bir birlikte yetiştirilirler ve beni hiçbir yerde yalnız bırakmazlar çok konuşmayan sadık tiplerdir.

Kralın odasına gelmiştim içerde Kız kardeşim Belek Hatun Babamın başında oturuyordu. "Rahatsız etme lütfen haşhaş sütüyle yeni uyudu."

"Kusura bakma kardeşim bu acil bir durum ve krala danışmadan bir şey yapmak istemedim."

Oda merak etmişti. Yavaşça Babamı dürtmeye başladım. Babam uyandı gülümsemeye başladı. Gülümsemesi bile acı doluydu.

"Kubilay sultan'ım sizi uyandırdığım için üzgünüm ama ters giden bir şeyler var konseye gelmelisiniz ."

Baba'mın kılını bile kıpırdatacak hali yokken ondan bunları istemek zalimceydi ama neticede o koca Ötükenin Kayıhan'ıydı ve alınan her kararı bilmesi kanundu.

Konsey odasına girdiğimde telaşlı yüzlerle bana bakan vezirleri, komutanları gördüm. Hepsinin gözünde aynı meraklı bakışlar vardı. Odadakilerin En yaşlısı Başkomutandı ve odadaki herkes gibi huzur çağında doğmuş askeri eğitimi kışlada almış hiç savaş yüzü görmemişti. Babam onun sivri zekâsı yüzünden bu rütbeyi hak ettiğini söylemişti. Bir orduyu yönetmek için sivri zekâ yeterlimiydi bilmiyorum. Ama olası bir durumda artık ordumu bizzat ben yöneteceğim. Orduyu yönetmek için normal birinden daha zeki olmalısın ama en önemlisi ülken için terettüd etmeden kendi canını feda edebilmelisin. Böylece o kadar adam peşine takılır böylece emirlerini sorgulamazlar ve böylece seninle ölüme at koştururlar. Bunları düşünmeye dalmışken derin sessizliği Akçaağaçtan yapılmış kapı açılırken çıkarttığı o tok ses böldü. Yaslı kral 4 askerin taşıdığı Önünde maundan kaplan başı işlenmiş ve yan taraflarına gümüş çakılmış tahtırevanıyla girdi eskiden onun üstünde ne kadar kudretli dururdu.

Şimdiyse o görkemli tahtırevan hasta bir adamın sedyesiydi halkın bile huzur getiren olarak çağırdığı Kayıhan kimsenin yenemeyeceği düşmana yani zamana yenik düşmüştü. Tahtırevan konseyin ortasındaki yosun tutmuş Çeşmeyi dolanarak başköşeye oturtuldu. Huzur çağı başlamadan önce konsey bir şekilde dinlenebilir diye ortaya havuz koymuşlar su sesi her şeyin sesini de kendisiyle birlikte götürdüğü için yaşlı babam doğrulmaya çalıştı. Her hareketinden ne kadar acı çektiği belliydi içimden babama yardim etme isteği geldi ama o ayni zamanda benim sultanımdı yani mecliste izni olmadan kalkar ya da ona dokunmaya çalışırsam beni idam ettirebilirdi daha kötüsü bunu da yapmalıydı. Görülmedik şey değildi konseyde genç prensler sultanları bıçaklayıp onların tahtına oturduklarından bu yasa çıkmıştı. Konseyde sultandan izinsiz hareket edenin cezası ölümdü. Babamda bunları düşündüğümü anlamış olacak ki bana göz kırptı iyiyim dercesine başını salladı rahatlamıştım. Sonra konuşmaya başladı.

"Biliyorsunuz son 3 yıldır meclisleri benim yerime varisim Acarer idare ediyor ben yaşlandım elden ayaktan düştüm kurduğum bu huzur devrinin sonsuza dek sürmesini beklemek bir ütopya bunu biliyorum her devirde içinde kötülük olan birisi mutlaka doğar ama en azından 200 yıl sürer diye ümit etmiştim. Ne yazık ki gerçekleşmedi o yağmacıları yakalayın yakalandığı yerde boğun cesetleriyse başkentin 6 giriş kapısında yakın krallığımızın güçten düşmediğini otoritenin burada olduğunu ve askerlerimiz savaşa girmese de talimlerinin tam olduğunu halka gösterin."

O bunları derken eski Kayıhan'ın tekrar geldiğini düşündüm ama bir kaç saniye için tekrar fenalaşmaya başladı hemen askerler tahtırevanı kaldırıp şifacıya doğru koşmaya başladılar benimse içimde babamın peşinden koşup başında nöbet tutmak için dayanılmaz bir arzum vardı. Ama şu anda bu ülkeyi ben yönetiyordum.

Başkomutana döndüm "Araziyi taramak için 15 askeri zaten gönderdim siz benden gelecek emirleri bekleyin." Vekilharç konuşmaya başladı. "Ülkemiz uzun bir süredir asgari ihtiyaçları baya bir kısıtladı çoğu kılıç 50 yıllık zırhlarda keza öyle yenileri için bir şey yapmamı emreder misiniz ?"

Ona baktım vekilharç savaşa girmiyoruz altı ustu 2, 3 tane eşkıya huzur cağının bittiği yok her zamanki ukala gülüşümü takıldım. "Konsey bitti dağılabilirsiniz herkes işinin başına iki g*tü b*klu hergelenin huzurumuzu kaçırmasının imkanı yok." Hepsi ayrılırken gözlerinde sahte bir umut vardı. Bense söylediklerimin gerçek olması için her şeyi yapmaya hazırım...

Arkadaşlar biraz garip gelebilir bana neden ilk bölümlerde İngilizce isim Latince isim burada Göktürkçe isimler kullandığımı sormayın ileri ki bölümlerde anlarsınız ;)))

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 22, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BELİALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin