Bu sabah da diğerleri gibi uyanmak yapmak istediğim son şeydi. Önümde koskoca yorucu bir günün beklemesi yetmezmiş gibi, bir de gözümü açtığımda tek gördüğüm fırtınanın sert rüzgarına dayanamayan penceremin açılıp dolabıma çarpışı. Sürekli pencerelerimizi yenileyelim diyorum ama beni dinleyen yok tabii. Aa bu arada, 23 yaşında olmama rağmen ailemle yaşıyorum, evet. Bazen hala neden onlarla yaşadığımı sorguluyor olmalarına rağmen, beni hep sevdiklerini söylerler. Ben de onları seviyorum elbette, ama onları korumam için onlarla yaşamaktan başka çarem yok.
Zar zor yataktan çıkabildim neyse ki. Yerin ne kadar soğuk olduğunu farkedince çorap giymemenin hata olduğunu farkettim. Ama bu havaları da bir türlü anlayamıyorum. Odamdan çıkarken her zamanki gibi mutlu görünüyordum.
Rol yaptığım da söylenemezdi. Ailemle olduğum zamanlar mutlu hissediyorum. Mutfaktan gelen kızartma kokuları bir anda karnımı acıktırdı. Ama içeri girdiğimde yine gördüm ki ergenlik çağının doruklarında olan kardeşim yine kahvaltıya gelmemiş. Günün en kutsal görevi de bana düşüyor tabii ki. "Berk kahvaltıya geliyor musun?", ah bağırmaktan nefret ediyorum. Bir kere de ilk seslenişte cevap verse ya bu çocuk. "Berk seni bekliyoruz, son kez söylüyorum!". Bence gereğinden fazla bile çabalamıştım. Tamam, pek iyi bir abla olduğum söylenemez ama o da kardeşlik vasıflarını pek yerine getirmiyor. Sürekli çalıştığım için onunla ilgilenemiyorum ama her ilgilenmeye çalıştığımda oflayıp puflayıp, bana bağırıp odasına gidiyor. Bence ilişkimizde suçlu taraf kesinlikle Berk. Ama yine de kardeştir deyip sevmek lazım. Yine de böyle konuştuğuma bakmayın, onun için her şeyi yapmaya hazırım.
Kahvaltıyı fazla kaçırmamaya özen göstermiş olsam da patates kızartmalarının cazibesine hayır diyemedim. Tekrar odama geçerken sırf eğlenmek için Berk'in kapısına bir kaç tıkladım. Nasılsa kalkıp bakmak için fazla tembel. Odama girdiğimde sinirimi bozan tek şey fazla toplu olması tabii ki. Odama yalnızca uyumak için geldiğimden, dağıtmak için vaktim olmuyor. Tabii meşgullükten söz etmişken, telefonum çalıyor.
-"Buyrun?"
-"Asya, yeni görev yerin Akdeniz'de olacak. Ona göre hazırlan."
-"Emredersiniz, efendim. "
Ah, Akdeniz... Mayıs'ta da ne güzeldir şimdi. Bir kez olsun görev için değil de tatil için gitsem keşke. Ama o da olacak, inanıyorum ben. Neyse, emir büyük yerden. Hemen hazırlansam iyi olacak.
- "Jetiniz sizi bekliyor Asya Hanım. Acele etmeniz lazım. "
- "Teşekkür ederim. "
Bu sefer ki jet öncekilere nazaran daha büyük. Sonunda düzgün bir jet almalarına şaşırdım doğrusu. Bu görevde partnerim kim olacak merakla bekliyorum. Bir erkek olsa iyi olur, diğer türlü kızların mızmızlanmalarını çekemiyorum çünkü. Ve işte partnerim de geliyor. Jete binerken ayakkabısının çıkardığı seslere bakılırsa ya topuklu ayakkabı giyen bir kadın ya da pahalı takım elbisesine uyumlu olsun diye alınmıs sert tabanlı pahalı ayakkabılı bir adam. Neyse ki ikinci tahminim doğru çıktı, şanslı günümmüş. Açık kahverengi saçlarını savurarak ama aynı zamanda jöleli halini de bozmayarak içeri girdi. Haklıymışım, üzerinde kimsede ona olduğundan daha fazla yakışamayacağını düşündüğüm pahalı, lacivert bir takım elbise var. Kol düğmelerinin parıltısı çok ışıltılı sandığım küpelerimden utanmamı sağladı. Ve özenle ayarladığı ses tonuyla konuşmaya başladı.
- "Merhaba, ben Cenk. Sanırım önümüzdeki bir kaç hafta beraber olacağız. "
- "Ben Asya, evet öyle görünüyor Cenk Bey. Tanıştığıma memnun oldum."
- "Görevimiz hakkında bir bilginiz var mı?"
- "Evet, dosya yeni elime ulaştı. Beraber inceleyebiliriz."
Antalya'da yaşayan bir işadamı hakkında. Otelleri, holdingleri var. Ülkede neredeyse istediği her şeyesahip olabilecek bir adam. Ancak kumarhane işlettiği düşünülüyor ve muhtemelen de doğru. Bizimse tek yapmamız gereken bunu kanıtlamak. Çok zor olmasa gerek.
Sonunda uçuşun bitmesinin ve tekrar yere basabilmenin verdiği mutlulukla kendime bir kola aldım. E ben de ödülleri hakediyorum (eğer kafein diyetindeyseniz kola hakedebileceğiniz en büyük ödüllerdendir). Bu sırada çok beğendiğim partnerim Cenk Bey'le sohbet edeyim derken telefonum çalıyor tabii ki. En sevdiğim şarkı çalmış olmasına rağmen bizim sohbet olanağımızı bölmesi şarkıdan nefret etmem için yeterliydi.
- "Asya, kızım, Berk'i bulamıyoruz. Sabahtan beri ortada yok. "
- "Birkaç saate gelir meraklanmayın anneciğim."
- "Arıyoruz sürekli ulaşamıyoruz, ne yapalım bilemedik."
"Asya Hanım acele edin, gitmemiz lazım." dedi çok sevgili Cenk Bey.
- "Kapatmam lazım şimdi iyidir o merak etmeyin!"
Aceleyle de olsa aracımıza ulaşabildik. Jetin deri olsa da rahatsız koltuklarından sonra arabanın koltukları çok iyi geldi. Uçuş heyecanıyla unuttuğuma inanamadığım şeyi hemen yaparak, Cenk Bey'in parmaklarına baktım. Şansım devam ediyordu ve her hangi bir yüzük yoktu, neyse ki. Antalya'da geçecek bir kaç haftanın bize neler getireceği belli olmaz, önemli olan umut edebilmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Maske
ActionÖzel ajan olmanın kolay olduğu düşünülemez elbet. Hele bir de kadınsanız, düşünmeniz gereken çok daha fazla şey var.