Dirseğini yatağa, elini de yanağına yaslamış Jinnie'sinin tüylerini okşuyordu. Göz yaşları yanaklarında kurumuştu. Ağlamaktan kızarmış gözlerini ağır ağır kapatıp açtı ve eğilip, uyuyan Jinnie'nin göbeğine bir öpücük bıraktı.Jisung'dan bir mesaj bekliyordu. Kısa bir mesaj, Hyunjin'in iyi olduğuna dair. Bugünü hiç böyle tahmin etmemişti. Sabah Hyunjinle görüntülü konuşarak kahvaltı yapacaklar, ve ona aldığı hediyeyi gösterecekti. Hiç birini gerçekleştirememişti.
Hemen yanıbaşındaki komidinden telefonunu alıp tekrar yazdı Jisung'a. 'Buldun mu?' 'Oradaydı dimi Hyunjin?'
'Yazıyor.' yazısını görünce yataktan doğruldu heyecanla. Minik hayvan da uyanmıştı bu sırada.
"Lütfen, lütfen bir şey olmuş olmasın."
Yazıyor yazısı hâlâ görünüyordu. Ne çok yazmıştı Jisung. Elini ağzına götürerek tırnaklarını kemirdi. Neden hâlâ yazıyordu?
'Arkadaşlarına sordum ama bugün hiç gelmediğini söylediler. Şimdi evine gidiyorum korkma tamam mı?'
Gördüğü mesajla telefon elinden kayıp yatağa düştü. Gözlerine yaşlar tekrar dolarken, Jinnie bağdaş kurmuş olduğu bacaklarına sürtünüyordu.
Yaşlar yavaşça yanaklarından süzülüp yatağa, küçük hayvanın kafasına düştü. Korkup geri çekildi hayvan. İçerideki annesinin sesini duymaması için eliyle ağzını kapattı, öyle ağladı.
Şu an çok korkuyordu. Başına bir şey gelmiş olabileceği düşüncesi kafasının içinde dönüp duruyordu. Burnunu çekti ve zorlukla telefonunu eline aldı.
Tekrar tuşladı 'my prince' yazan numarayı. Telefonu kulağına yaklaştırmadan kapalı olduğunu söyleyen sesi işitti. Ağlaması şiddetlendi. Yatağa uzanıp yorganın altına girdi.
İçinden tanrısına dua ediyordu. Ona bir şey olursa ne yapardı bilmiyordu. Aklında kurduğu senaryolar daha çok ağlamasına neden oluyordu.
Orada ne kadar kaldı fikri yoktu. Ağlaması duruyor sonra tekrar başlıyordu. Jisung'un yazmasını beklemekten başka bir şey gelmiyordu elinden. Biraz sonra oda kapısı açıldı.
Annesinin onu böyle görmesini istemediğinden sesini düzeltmeye çalışıp konuştu yorganın içinden. "Dizi izliyorum anne. Ne oldu?"
Annesinin sesi yerine yere konulan bir eşyanın sesini duydu Felix. Eliyle göz yaşlarını sildi hemencik. Annesi sorarsa üzücü bir şey izlediğini söyleyebilirdi.
Yorgan üstünden alınınca gelen ışıkla kıstı gözlerini. Sonra da hayal gördüğünü anladı. Çünkü arkasından ışık gelen, güzel gülümsemesiyle ona bakan Hyunjin'i gerçek olamazdı.
Yatakta doğrulup, birkaç kez kırptı gözlerini. Sonra küçük parmaklarıyla ovdu. Dudağını büzüp kendi kendine konuştu. "Deliriyorum galiba!" ve gözyaşları tekrar firar etti pınarlarından.
Ayaktaki Hyunjin, Felix'in ağlamaya başlamasıyla ne yapacağını bilemeyerek yatağa oturdu. Kolunu okşayarak, yumuşak sesiyle konuştu.
"Felix. Delirmiyorsun, benim. Hyunjin."
Sadece telefondan duyabildiği sesi, hemen yanında duymuştu. Kafasını Hyunjin'e çevirip yüzünü inceledi. Gerçek miydi? Aslında gerçek olamayacak kadar güzeldi. Emin olmak adına işaret parmağını dudağına değdirdi karşısındakinin.
Yumuşak dudaklarla temas ettiğinde şokla gözlerini açıp, ellerini ağzına götürdü. Hyunjin ise onun bu sevimli hallerine gülümsedi sadece. 2 yıl olmuştu onu bu kadar yakından görmeyeli. Ne kadar görüntülü konuşarak birbirlerini görseler bile, Felix yakından daha güzel gözüküyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love sight • hyunlix
FanfictionBir bahar günü tanışan iki genç önce arkadaş, sonra aşıklar olurlar. Seni ilk gördüğüm gün güneş ışığı gibi, kader gibi bana baktın. Seni gördüğümde kalbimdeki donmuş hisler güzel çiçekler açtı. texting + düz yazı