Porselen Kalp

2.5K 252 103
                                    

"Size söylemediğim için üzgünüm ama inanın bana bu hiç kolay bir süreç değildi. Yani ölmedi diyerek bitmedi. Uzun bir tedavi süreci vardı. Alfalar kadar hızlı toparlanabilmesi için kendimden ödün verdim. Eğer doktor Jacob olmasaydı ben Jin'in yaşadığını bile fark edemeyecektim."

Sol yanağıma doğru yol alan yaşı fark edince Taehyung'a biraz daha sokularak kendimi gizlemeye çalıştım. Merak ettiğim şeyleri bir o kadar da duymak istemiyordum aslında. Elbette Namjoon bize her şeyi anlatacaktı. Yine de benim biraz molaya ihtiyacım vardı.

Karşımızdaki koltukta oturan Yoongi ve pembe saçlı omegaya baktım. Yoongi dalgın görünüyordu. Namjoon'a bakıyordu ancak aklının orada olmadığı belliydi. Jimin ise bakışlarını yere sabitlemiş, elini karnının üzerine yerleştirmiş bir şekilde duruyordu öylece. Anlatılanları duyup duymadığından şüphe ediyordum doğrusu. Çünkü gerçekten tüm algılarını kapatmış gibiydi.

Taehyung pür dikkat ne zamandır aradığı ve sonunda kavuştuğu arkadaşını dinliyordu. Kolunu omzuma atarak beni yakınına çekmişti. Bu yüzden ona sığınarak bedenimi gizlemekte bir sakınca görmüyordum. Zaten son haftalar oldukça duygusal ve yoğun geçmişti, bir de üstüne Jin'in yaşadığını öğrenmek tamamen şoka uğradığımız bir olaydı. Anlam veremediğim bir duygusallık vardı üzerimde. Hastaneden çıkalı beş gün olmuştu. Orada bir hafta kaldığımı da hesaba katarsak on iki gün önce vurulmuştum. Artık kendimi daha iyi hissetsem de Taehyung iyileşmediğimi sürekli bana hatırlatarak dikkatli olmam konusunda uyarıyordu beni. Böyle bir şehirde, bu şartlar altında yaşarken ne kadar dikkatli olabilirsem o kadar dikkatliydim ben.

Seokjin yaklaşık yirmi dakika önce uyumak için arka odalardan birine girmişti. İlaçlarının uyku yaptığını söyleyen Namjoon ise bundan yararlanıp bizimle rahat rahat konuşabiliyordu şimdi.

"Burada mı tedavi gördü? Chris o binanın tepesindeyken Jacob aşağıda mıydı?"

"Evet. Ambulansa beraber binmiştik. Ben öldüğünü ve kesinlikle kurtulamayacağını düşünmüştüm ama bu bir mucize Taehyung, anlıyor musun?"

Kolları arasında durduğum alfa kafasını onaylar anlamda salladı ağır ağır. Hâlâ olan biteni tam anlamıyla kavrayamadığının farkındaydım. Tüm vücuduna yayılmış olan şaşkınlığı hissedebiliyordum. Bir o kadar da heyecanlıydı. Taehyung buna çok sevinmişti ama hâlâ mantık çerçevesi içinde düşünerek kafasına oturtamamıştı duyduklarını.

"Peki... Ne olacak? Şehre dönmeyi düşünmüyor musun?" Sesindeki çekingenlik ile bakışlarım sevgilime döndü. Göz göze geldiğimiz an yüzündeki paniği fark edebildim. Onları bulmuş olmamıza rağmen hâlâ ikisini kaybetmekten deli gibi korkuyordu.

Namjoon bu soruyu duyunca biraz duraksadı. Vereceği cevaptan korktuğum için gözlerimi sımsıkı kapattım. Sanki bunu yapınca onu duyamayacak gibiydim. Kendimi böyle kandırıyordum.

"Jin'in her şeyi hatırladığından emin olmam gerekiyor. Çünkü bu haliyle onu şehre getirirsem afallar. Herkes onu tanıyor ama o kimseyi hatırlamıyor. Beni anlamaya çalışın. Onu kendimden bile korumak istiyorum."

Yoongi "Anlıyoruz tabii ki," derken kafasını onaylar anlamda salladı. "Acele etmene gerek yok. Ne zaman istersen o zaman gel. Kapımız sana açık, biliyorsun."

Namjoon gülümsedi. Gamzelerini ortaya çıkaracak kadar geniş bir gülümsemeydi bu. Çok uzun zaman sonra bunu görmek beni de gülümsetti. En son Seokjin'e böyle gülümsediğini görmüştüm. O zamanlar başımıza henüz Chris sorunu açılmamıştı.

"Tam olarak ne oldu?"

Jimin'in ruhsuz sesi ortamın iyi enerjisini yok etti. Bakışlarımı ona çevirdim. Yüzü bembeyazdı. Ona iyi olup olmadığını soracaktım ancak Namjoon konuşmaya başladığı için sessiz kalmayı tercih ettim.

there you are Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin