Sabahın ilk ışıkları penceresinden içeri süzülürken yattığı yataktan doğruldu Beomgyu. Başına giren keskin ağrı dün geceyi hatırlamasına neden olurken yüzünü acı içerisinde buruşturdu.
Kalbindeki ağrıyı dindiremezdi belki ama başı için bir çare bulabilirdi. Bu amaçla mutfağa ilerledi. Dolaptan aldığı ağrı kesiciyi yutarken dış kapıdan sızlanırcasına çalınan bir zil sesi duyuldu.
Kimin olduğunu elbet biliyordu ama neden bu kadar erken geldiğini kestirememişti. Yorgun bedenini zar zor ileriye atarak kapıyı açtı.
"Ağaç ettin beni kapıda."
Kai durumundan yakınırken ona kendi içinde verdiği savaştan bahsetmek isterdi. Yıllardır süren ve henüz bir kazananı olmayan...
"Açtığıma dua et sen. Başım kazan gibi. Ne diye basıp duruyorsun ki zile?"
Kai omuzlarına bastırarak morarmış göz altlarını inceledi. Bir şeylerin ters gittiği kesindi. Gözlerinin içine baktı Beomgyu'nun ve bir açıklama bekler gibi kaşlarını kaldırdı.
Beomgyu bunun ne manaya geldiğini biliyordu. Bu yüzden döktü içindekileri.
"Dün... O geldi."
Odada sadece akrep ve yelkovanın sesi duyuluyorken ilk konuşan Kai olmuştu.
"Bunca zaman sonra niye gelsin ki o? Ne diye?"
Niye geldiği önemli değildi. Beraberinde getirdikleri daha çok yakıyordu Beomgyu'nun canını. Tüm bu gerçekleri birazdan açıklayacağı kişi bunları kaldırabilir miydi bilmiyordu.
Yapma diyen tarafını susturmuştu mantığı. Dudakları istemsizce açıldı.
"Gitmesinin sebebi neymiş biliyor musun..."
Hassas bünyesi gözyaşlarını tekrar akıtırken yüzünü küçüğe dönemedi.
"Beomgyu, neler oluyor?"
"Ning... Soobin... Soobin beni seviyormuş. Taehyun'a benim onu kendisiyle aldattığımı söylemiş. Taehyun kendi gözleriyle gördüğü şeylerden kafasına göre bir şeyler çıkarmış. Ayrıca Soobin, benim ondan ayrılmak isteyeceğimi düşünmesini sağlamış. Görmek istememiş o günü. Bu yüzden gitmiş. Sonra bir gün... Soobin'den bir mektup almış. Onu bana unutturmak için çok çabaladığınıza ama unutamadığıma dair. Bütün bu olanlara dayanamadığını söylemiş. Kaza zannettiğimiz olay bir intiharmış..."
Kai'nin dünyası durdu o sırada. Gözyaşları istemsizce dökülürken yanaklarından, başını hayır anlamında sallıyordu.
"Hayır, hayır, hayır. Soobin hyung... Soobin hyu-... Ah, hayır hayır... HAYIR!"
Hıçkırdı küçük olan. Büyüğünün kolları arasındayken hayır diye haykırdı dakikalarca. O haykırdı, Beomgyu ağladı. Yumruklarını omzuna savururken Beomgyu dişini sıktı. Gökyüzü acılarına eşlik eder gibi kasvetini çökertti odaya. Belki de Soobin'in haykırışlarıydı bu da.
Çökertti gölgesini üzerlerine. Ölümümün tüm suçlusu sizsiniz der gibi bağırdı çakan şimşekle. Sonra gözyaşlarını akıttı yavaşça gökyüzünden.
Bir anlığına dinerken gözyaşları aklındaki mühim soruyu sordu Kai.
"Yeonjun hyung biliyor mu bunu?"
Beomgyu hayır dercesine başını salladı.
"Lanet olsun... Sana aşık olmak zorunda mıydı? Bizim yüzümüzden mi öldü yani? Nasıl fark etmedik? Taehyun hiç mi sorgulamadı tüm bu olanları? Sana sorması gerekiyordu. Ahhh... Anlamıyorum. Neden neden? Bir kere sorar insan değil mi? Böyle bir şey yaptın mı diye sorar. Geberteceğim onu. Gördüğüm ilk yerde geberteceğim..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cry my dear but do not bleed | taegyu
Fanfiction"Şarkı gibiydin sen. Söyleyemedim her bir dizeni. Affet desem de çok geç artık. Bir şans daha istemek yüzsüzlük mü olur Gyu?" "Ben seni affederim ama kalbim affetmez Taehyun. Gerçi bir kalbim var mı artık onu da bilmiyorum. Gitmeyecektin, bırakmayac...