Merhaba ilk ikinci bölümümüz geldi. Umarım severek okursunuz, fikirlerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.
🌪️
Bir kaç sene önce okuduğum kitaptan bi alıntı not almışım. "Acının yolu Mors alfabesi gibidir. Uzun bir çizgi, acı; küçük bir nokta, mutluluk; uzun bir çizgi, acı; küçük bir nokta, mutluluk; uzun bir çizgi, acı; küçük bir nokta, mutluluk. Acılar sarsıcı ve uzun, mutluluklar çıldırtıcı ama kısadır. Her uzun acı, kısa bir mutlulukla ödüllendirilir. Acıyı seçenler hiç sıkılmazlar ama acılarla mutlulukların gitgelinden çalkalanıp dururlar, acı çizgilerinde mutluluk noktalarını bekler, mutluluk noktalarında şimdi bitecek diye endişelenirler..." Benim alfabemde harfler daima uzun çizgiden oluşuyordu. Hep küçük bir nokta aramıştım fakat asla bulamamıştım.
🌪️
Adres yıllar önce kaçtığım evin bir üst sokağını gösteriyordu. Ben yıllarca o sokaklarda bizi o hayattan kurtaracak birilerini aramıştım, o üst sokağımızdaydı. Neredeyse her gün camın önünde ağlayarak yoldan geçenleri seyretmiştim. Belki de özenerek izlediğim hayatlardan birisi de onun hayatıydı. Biz günlerce aç gezerken o kendine yeni bir hayat kurmuştu. Ben diğer çocukları imrenerek izlerken, onlar tarafından dışlanırken o bir üst sokağımızda hayatını yaşıyordu belki de.
"Yaşıyor mu?" Ağzımdan ilk çıkan cümlenin bu olmasını bende beklemiyordum. Yaşması benim için neden önemliydi ki? Karışısına geçsem ona ne soracaktım, ne söyleyecektim? Belki de çoktan ölmüştü. Belki boşuna uğraşıyordum, boşuna vakit kaybediyordum. "Yaşıyor." Dudaklarımın arasından bir kahkaha kaçtı. O kadar acıdan sonra nasıl yaşıyordu acaba. Biz o kadar kötü zaman geçirmişken, ben annemi kaybetmişken o nasıl yaşıyordu? "Hilal, yaşıyor ama kendini üzmene değecek birisi değil inan." Adresten başka bir şeye bakmadan dosyanın kapağını kapatıp masaya bıraktım.
"Üzülmem için onun gerçekten benim yakınım olması gerek." O benim yanlızca biyolojik babamdı. Kan bağımız olduğundan bile şüpheliydim çünkü bana annelik de babalık da yapatan tek kişi yıllar önce ölmüştü. "Benim aklımın almadığı şey, biz yıllarca hayatta kalmaya çalışırken belki de o üst sokağımızda hayatını yaşıyordu." Beyza söylediğime üzülerek boynunu eğdi. Bizim acılarımıza üzülecek kadar değerli biriydi o. Beni kendi kanımdan olan kişi bile düşünmezken karşımdaki kişiler benim için birçok şey yapmıştı. "Hilal başka şeyler de var, yaşamasından daha önemli."
Hayretle kaşlarım havalandı. "Ha daha başka şeyler de var demek."
"Adam evli olarak gözüküyor iki de kızı var. Biri 22 biri 18 yaşında." İşte bunu gerçekten beklemiyordum. Bende üç yaş küçüktü yanlızca, gerçekten de camdan izlediğim kişilerden birisi onlardı sanırım. Ne kadar şaşırmam desem de her duyduğum beni daha da şoka sokuyordu. Birkaç saniye sonra Beyza Selim'in yanından kalkıp bana doğru uzandı ve önümde diz çöktü. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım, benim ona bakmamla onun bana sarılması aynı saniyeler içinde olmuştu. Kollarını omuzlarıma dolayıp beni kendine çekti. Onun bana sarılması gözyaşlarımın boşalmasına sebep olmuştu.
Şu an neye ağlıyordum? Babam olacak o adama mı yoksa iki kızı olmasına mı? Benim bir kere bile görmediğim adamın iki kızı ve karısı ile aile kurmasına mı? Ben annem ile yaşamak için savaş verirken o sıcak evinde kızları ile yemek yiyordu belki de. Ben babam olmadığı için küçücük yaşımda dışlanırken onlar babaları ile oyunlar oynuyordu belki de. Hiçbir yönden şans yüzüme gülmemişti bu hayatta. Belki öldüğünü duysam bu kadar kötü olmazdım, eceli ile ölmüş gitmiş derdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVÂ
Romance1. Gün 1 Mayıs 2003 20:16 Sevgili günlük, Bugün annem benim için çalışıp ekmek aldı. 2. Gün 2 Mayıs 2003 20:16 Sevgili günlük, Bugün annem öldü. Evde tek başıma kaldım. 22. Gün 22 Mayıs 2003 20:16 Sevgili günlük, Anne yanında, gökyüzünden bana da...