Teledonuma bir mesaj geldi.y Bu bir konum mesajıydı... Grup arkadaşlarımla buluşup yukarılara çıkacağımız,belkide ölüme yarışacağımız,sözde arkadaş olacağımız yere... Herşeyin başlangıcına. Bir beş dadika düşündükden sonra hazırlanmaya karar verdim. Üzerime siyah dar V yaka bluzumü, altıma siyah dar pantolonumu geçirdim telefonumu da cebime atınca... Hazırdım! Ya da öyle sanıyordum çünkü ayakkabı işini unutmuşdum.Enteresan bir şekilde çok düşünmeden hangi ayakkabıyı giyeceğime karar verdim. Beyaz,boğazsız nike ayakkabılarımı giyecektim. Ayakkabımı giydim ve oturduğum binadan sanki peşimden atlılar koşuyormuş gibi hızla çıktım. Tam taksiyi arayacakken gördüğüm şey beni biraz ürküttü. Bu bir arabaydı. Simsiyah,üstünde bulutların ve gökyüzünün içinden geçen beyaz bir kuşağın üzerinde kocaman gümüş harflerle"CAPELLA" yazan bir logo vardı. Bu katılacağım yarışmanın adıydı. Arabaya doğru yürürken içinden uzun boylu muhtemelen 40,45 yaşlarında, kır saçlı ve simsiyah giyinmiş bir adam çıktı. Muhtemelen beni oraya bırakacak şoför bu adam dı. Biraz daha yaklaşınca adam bana kapıyı açtı ve oturmamı işaret etti. Bende dediğini yaptım ve oturdum. Araba hareket ederken sesizdik takii şoför bu lanet sessizliği bozup bana "Sana gelen konum neydi?" diye sorana kadar bu beni oldukca şaşırtmıştı. Bu yüzden olacakki adama aklıma gelen ilk soruyu hızlıca söyledim "Konumu bilmiyorsanız, niye beni evin önünden özel araçla aldınız? Kendim taksiylede gidebilirdim." Hı? Ne demiştim bu sefer bir de şaşkınlığın üzerine utanç eklenince elimle ağzımı kapattım. Bu hareketlerim niyeyse adamı güldürmüştü. Gülme olayı bittikden sonra adam bana gülümsemesinin arasından "Konumu açmadın galiba konumda bizim hiçbir şey bilmediğimiz sadece sizin bizi yönlendireceği yazıyordu." dedi. Bende o anda ne büyük bir aptallık yapıp konumu göstermediğimi anlamdım. Anladığım anda telefonumu çıkardım ve adama konumu gösterdim. Konumu gösterdikten 1 saat kadar sonra oradaydık herşeyin başladığı yerde Capella Giriş Tesislerinde... Bina güzeldi. Gösterişli beyaz binanın kartonpiyar i ve kenar kısımları turkuazdı. Bunun dışında bina alttan üste kadar her yeri altın boya ile eskitme yapılmıştı. Ama binanın en ilgi çeken özelliği şuydu pencereler ve kapılar bulut şeklinde yapılmıstı... Bu binayı ilgi çekici ve farklı yapıyordu. Yaklaşık 2,3 dakika binayı inceledikten sonra bulut şekildeki tatlı kapıdan içeri girdim. İçeri girdiğimde içeride 15,16 kişi olduğunu gördüm. Bu kişilerin çoğu 4'lü takımlarıyla birleşmişti bir takım hariç onlar 3 kişiydi ve çok büyük ihtimalle 4. kişiyi bekliyorlardı... Ah ne aptalım! O 4. kişi sensin aptal Yaz! Daha fazla beklemedim ve takım arkadaşlarımın yanına gittim. Beni görünce hepsi birden ayaklandı. Bu tepkiyi hiç beklemiyordum. Genelde hiç bir insan bana değer vermezdi, hatta değer vermeyi bırak 19 yıllık hayatımda kimsenin umurunda bile olmadım... Tam düşüncelere dalmışkan kıvırcık saçlı uzun boylu yakışıklı denilebilecek bir çocuk bana yaklaştı ve "Merhaba!" diye bağırdı. Sesinde mutluluk vardı, neşe vardı... Bu çocuğu galiba tanışmadan sevmiştim. İçten bir şekilde gülümseyip ona başımla selam verdim. Sonra sarı saçlı, yeşil/mavi gözlü, iddialı bir fiziği olan,gerçekten güzel ya da düzeltiyim gerçekten çok güzel bir kız bana içten ve tatlı bir gülümsemeyle "Selam!" dedi. O kadar içten, o kadar samimiydi ki... O an kıza sarılmak istedim. Şu anda bana "Yaz, sen aptal mısın? Daha önce hiç mi sıcakkanlı bir insanla konuşmadın?" diyebilirsiniz. Yani, benle insanlar genelde konuşmazdı sebebini pek anlamış olsamda kimse benimle hiç konuşmazdı... Ney-se. Önemli değil, gerçekten de önemli... Değil. O anda gözüm arkada oturan çocuk a kesişti tam o anda o da bana dönüp bakınca... O an ne hissediğim hakkında hiç bir fikrim yoktu. Mavi gözler... Bir çift turkuaz/mavi gözler... Gözleri boş, huzurlu ama dalgalı bir denizi andırıyordu. Öyle bir bakıyordu ki ona ilk baktığım andan itibaren anladım... O zor şeyler yaşamıştı... Pürüzsüz cildinin ardında kalan ruhu yara izleriyle kaplıydı belki kim bilir? Belki bunları bir gün öğrene bilirdim, ya da ömür boyu anlatmaz daha çok yaralardı ruhunu bunları şimdi öğrenemezdim ama belli ki kader bu sırrı bir gün ağzından kaçıracaktı... O nun gözleriyle yaklaşık 3 saniye buluştu gözlerimiz ama sanki asırlardır bir birimize bakıyor gibiydik. Daha fazla düşünme fırsatım olmadan bir anons sesi duydum "Herkese merhabalar efendim!" "Burada herkes bir yarışma için bulunuyor." "Öncelikle isterseniz, size yarışmdan bahsedeyim!" "Bu yarışma 4 kişilik, 4 grupdan oluşuyor! Gruplar kişilik bakımından bir birine uyan kişilerden oluşuyor!Ve bu kişiler biz yarışma yöneticiler tarafında kurayla özel olarak seçildi yani sizler gerçektende şanslı bireylersiniz!" Yarışma boyunca can tehlikenizi tehlikeye atacak hiç bir şey olmayacak! Ve sadece 1 ay boyunca burada olacak, 5 günde bir yarışmalara katılacaksınız! Sakın ha "4 boş günde ne yapacağız?" demeyin! Beraber vakit geçireceğiniz kurslarınız, sohbetleriniz, yemekleriniz, çeşitli akativiteleriniz ve süprizleriniz olacak! Ve bu muhteşem yarışmanın tek bir sıkıntısı var! Bu yarışma sizin bazı anlarınız görüntülüyerek 1,5 saatlik bir film,program tarzı birşey yapılıcak! Bunun sizi rahatsız etmeyeceğini varsayıyoruz çünkü sizi rahatsız etmek yerine büyük bir şöhrete kavuşturacak! Şunu asla unutmayınki verdiğimiz ödül şöhretinizle kazanacağınız paradan kat be kat değerli olucak! Şimdi 4 kişilik araçlarla gökyüzüne yani yer yüzünden tam 2500 km yükseğe gideceksiniz ama bir şartımız bu sırada sohbet ediceksiniz! Ki bir birinize daha iyi tanıyın ve biraz olsun anlayın! Aslında bu şekilde yarışmanın ilk bölümüne de çalışmış olucaksınız! Evet, bir çoğunuzunda anladığı gibi ilk bölüm de bir birinizi tanıma konusu ile alakalı sorular sorucağız,en çok bilen ve şimdiye kadar tanımış kişiye yani kişilere ilk puanımızı vereceğiz. Bu şekilde 6 puanımız var. Bu puanları en çok toplayan kişi kazanacak. Sorusu olan varmı?" Bu soru karşısında içinde 16 kişi olan kocaman salon dan çıt çıkmadı demeyi bırak çı hatta ç bile çıkmadı. Bu karşılıktan sonra adam "Kimseden ses çıkmadığına göre ufak bir yoklama alıcam! Ama bir öğrenci-öğretmen edasıyla 'BURDA!' demek yerine el kaldırırsanız sevinirim!" Bu konuşmadan sonra salondan ilk defa bir ses çıktı 16 kişiden hemen hemen herkes kıkırdamaya başladı ben ve o hariç. O sırada asla öğretmen edası olmayan ama sunucu edasıyla konuşan adam -ki çok büyük ihtimalle programın sunucusu o adamdı- yoklamaJhz almaya başladı.
"Mehmet Bey?" Uzun boylu esmer vasat bir çocuk elini kaldırdı.
"Miray Hanım?" Neon bir şekil de kırmızı beline kadar uzunan saçları olan ince dudaklı, yüzünde ağır çok çok ağır bir makyaj olan anladığım kadarıyla Mehmet denilen çocukla aynı takımda olan bir kız elini kaldırdı.
"Berke Bey?" Yeşil gözlü yapılı denebilecek vücudu olan bir çocuk elini kaldırdı. Anladığım kadarıyla bu 3'lü aynı takımdaydı ve şimdi adı okunacak kişi onların 4. süydü.
"Efe Bey?" Yüzünü asla göremediğim fakat dalgalı saçlı 1,70 boylarında bir çocuk el kaldırdı. Fakat bu gruptakilerin ortak özelliklerini anlamak gördüğüm 3 çift gözden çok zor olmamıştı Efe adlı çocuğu görmemiştim ama diğerlerinin bakışlarında ağır basan tek şey rekabetti. Ben bunları düşünürken 8 kişinin daha eli havaya kalktı ve bir isim daha duyuldu. Bunları yazarken artık bana kader bu sırrı bana vermişti ama bunu o an bilmiyordum o isim benim hayatımı değiştirecekti.
"Kumsal Bey?"O elini kaldırdı. Güzel gözlerin, yaralı ruhun, anlatamayacağım değerdeki bakışların sahibi. Demekki adı buydu Kumsal...
"Mine hanım?" Elini kaldırdı şu güzel kız. Mine adı bence ona çok yakışmıştı.
"Umut bey?" Herkes gibi elini kaldırmasını beklerken o "BURDA!" diye bağırdı. Sunucunun 'Burda!' demeyin demesine rağmen o nun burada deyişine karşın kendimi tutamayıp büyük bir kahkaha patlattım. Sanki herkes beni bekliyormuş gibi gülmeye başladı o an. O hariç. Kumsal'ın yüzünde sadece silik bir tebessümle yetindi. Ve bir anda hiç beklemediğim bir şey oldu.
"Yazı hanım? Ah! Çok pardon Yaz hanım?" Elimi kaldırdığımda şimdiye kadar hiç kimseye bakmayan Kumsal bana baktı ve sadece benim duyabileceğim bir fısıltıyla yamuk bir şekilde gülerek "Yaz ın bir vaz geçilmezi Kumsaldır ama Yaz olmassa Kumsal bom boş kalır. Kumsal Yaz sız bir hiçtir." Bu cümleleri duyunca şok a girdim sizde bim e değilmi biliyorum komik değildi, belki şoku atlatırım diye söyledim. Ama şoku atlatamadım ve ağzımdan bir kelime çıktı "Ne?" o anda yüzü kıp kırmızı oldu ve bana "Affedersin,ben onu dışımdanmı söyledim. "Evet." dedim ve kahkahalarımı tutamadım. Benim bu tepkim onu şaşırtmış olacakki o da gülmeye başladı. Tam sohbete başlayacakken yine o lanet ses duyuldu. "O zaman dışarıdaki tuhaf araçlara binip gökyüzüne ulaşma vaktiniz geldi haydi salıcakla!" dedi ve sahne gibi yerden inip gitti. Sonrasında ne mi oldu 1,2 günlük bir yolculuk yapacağımız için araç 2+1 bir ev gibiydi can sağlığımız için yavaş gidilcekmiş ve 1 odada 2 kişi kalcakmış felan falan. Rastgele odalardan birine girecekken Mine arkamda belirdi. Yine o heyecanlı sesiyle "Yaz dı dimi. Hadi gel 2'li odalarda kimin beraber kalacağını kararlaştıracağız umarım ikimiz kalırız, erkeklerde kendi takılır hadi gel öylece bakma!" Mine'nin bu ısrarına karşı koymak imkansızdı. "Ta-mam!" diyip içeriye geçtim. Herkes kağıda isim yazdı herkes tarafından ortak kararla Mine seçil şöyle başladı "Yaz için isim çekiyorumm!" Acaba kim çıkacaktı çok çok merak ediyordum...