Yıllar önce, belkide bing-bang'tan itibaren bazı canlılar diğerlerinden farklı olur. Mutasyon mudur yoksa yaratılışın bilemeyiz.
Bizler sıradışılarıyız. Belki olağan üşüttü bir albinoluk yaşandı ya da kuş, çita, arı gibi hayvanlardan gen aktarıldı atalarımıza. Nasıl olduğu önemli değil önemli olan bize verilmiş bu özelik ve aklı doğru bir şekilde kullanmak.
Kendimize bir gaye edinmeliydik ve atalarımız bunu diğer canlıları korumak olarak seçti. Onlar diğer canlıları korumak için her şeyle mücadele ettiler.
Sıradışılarının hepsi başta koruyucuydu sonra bir birlik çıktı. Beyazlar. Beyazlara göre tüm boyutlar bir çatı altında olması her işi kolaylaştırırdı. Ardında siyahlar özgürlük için onlarla savaştı ve onların enerjilerini elde etti. Enerji hançerlere koyuldu ve boyutların yeni kapıları olarak kullanıldı.
Ve sen siyah şimdi atalarımızın bize verdiğ bu enerjiyi kullanarak canlıları kurtar!
Evet her günkü şu misyon mudur vizyon mudur ne saçmalığını izledikten sonra günün en heyecanlı kısmına geçelim. Hançerle kapı açılsın ve azınlık beyazlar yakalanıp cezalandır ve bu şekilde stajı bitirip atan ardından göze gir ve en üstün Avcı kolu olan kara yıldızlara gir ardından özel mevki ajanlar ve yönetim.
Tamam Mila sakin ol. İlk adımı başarıyla hallet yeter. Görevler için belirlenen ekiplere birer kulübe verilir. Kulübeler sınıflara ayrılır. En üst seviye Avcı kollarımdan en alttaki Avcı tırnaklara kadar türlü türlü sınıflar vardır. Benim gibi stajyerler Avcı tırnaklardan bir kulübeye veriliriz. Buradaki eğitimden sonra klübe liderinin onayı alınır ve Avcı sistem yerleştirme simülasyonu açılır. Asıl olay burada döner.
Kulübeye vardığımızda liderimiz olan Umuz sinirliydi. "Bu haftaki üçüncü? Dur sen demeden ben söyleyim umutlar videosu uzundu!" dedi. Arkada sağ kol Hira ve diğer stajyer Sani vardi. Aralarında konuşup gülüyorlardı. "Bu iş böyle devam ederse ASY simülasyon onayını umut." uyarısını da yapmaktan kaçınmadı Umuz.
Kulübemiz basitti. Ortada yuvarlak masa ve dört tabure vardı. Masanın ortasında küreye benzeyen bir cisim duruyordu. Görev geldiğinde yanardı. Üstüne dokunduğunda hançer için kodlar ve görev detayları verilirdi. Gerçi bizim gibi alt sekmekte boyutlar arası görevden çok buradaki azınlıklar verilirdi. Liderimizin oturduğu yerin arkasında geçit hançeri vardı.
Çok geçmeden küre parladı. Umuz üstüne dokundu ve bilgiler gelemeye başladı. Meydan-4'te şüpheli tespiti vardı. Bizden sorunluyu bulup teslim etmemiz gerekiyordu. Umuz göreve bir kez daha göz atıp bize baktı. "Ben alt tünelden gideceğim, Hira sen saat 6 yönünü al ve Sani saat 3 yönü senin."diye emir yayıyordu. Ardından göz göze geldik "Mina sende havayı al ihtiyacımız olursa iniş yap" dedi. Öksürerek "Mila!" diye düzelttim.
Hepimiz çıktık. Benim gibi kanatlı varlıklar kelebekler türü denirdi. Hira ve Sani'de kelebekti. Umuz gibi kuyruk ve pençelere ise solucan denirdi. Toprak altı sorumlularıydı onlar. Ben havada süzülerek giderken onlarda özel ulaşım yolundaydılar. Olay yerine vardığımda Sani ve Hira çoktan varmıştı. Bi terslik var. İki Hira vardı. Gözlerimi açıp kapadım. Hiçbir değişiklik yoktu ve Hiralardan biri Sani'ye dönüştü ne olduğunu anlamaya çalışırken tekrar şekil değiştirdi. Bu sefer bana dönüşmüştü. Afalladım. O an ne yapacağımı şaşırdım. Sonra yerden bir pençe çıktı. Ardından diğeri. Umuz düşmanı yere yatırdı. Düşman bi anda ayağa kalktı ve Sani'ye dönüştü. Hira düşmanın üstüne atladı ve Ağzını tutu. Ardından Sani geldi ve anti güç bilekliklerini verdi. Hira Sani'nin gözlerine baktı. Duramasamda Sani'nin dudaklarının oynadığını gördüm.
Kulübeye geri döndüğümüzde Umuz sinirle bana doğru yürümeye başladı. "Sen ne halt yiyorsun? Kaç kez işaret gönderdim! Sani yaralanabilirdi." Kafamı eğip af diledim. Cevap vermeden işlerine devam etti. Küre tekrardan parladı ve her şey aynı şekilde oldu. Umuz ile tekrardan göz göze geldik. "Burada kalıp hatanı düşün" diye bağırdı. Cevap bile veremden gittiler.
Bu benim suçum değildiki. Sadece o suçlunun yaptıkları mükemmeldi. Yani bir cadıydı ve profesyonelliğine bakılırsa "Ayna Cadısı" olabilirdi. Onlar gerçekten çok ama çok iyiler yani harikalara. Keşke siyahlarda da bu güçler olsa.
Düşünceler bir birini takip ederken küre parladı. Normalde bakmam yasaktı ama bakmazsak eksi puan alırdık. Umuz sinirlenirdi. Lakin baksamda tek başımaydım. İşi yapabilir miydim?
Derin bir nefes aldım ve küreye dokundum. Aman tanrım. Kod vardı. Hançer göreviydi. Delirecem. Eğer işi gereği kadar yaparsam simülasyondan önce üstlerin gözüne girerdim. Bu da işleri hızlandırırdı. Hemen hançeri aldım ve kodu gidim havaya doğru bir kare çizdim. Önce ışıltılar sonra geçit belirdi. Göreve son kez göz attım. Ardından geçiten içeri geçtim.
Küçüklüğümden beri çokça boyut gezmiştim ama burası farklıydı. Çkim yasası var ve yok gibiydi. Vere çevre nasıl desem doğaldı. Evet daha önce gittiğimiz bir yerdeki gibi. Ama yakın bir çevrede hiç canlı yoktu. En azından isyancı bir beyaz.
Biri beni aradan yakaladı ve yere itti. Yüzünü tam göremiyordum. Keşke akıl etmeseydim. "Defol git!" dedi ses. Erkek sesine benziyordu. Dili anlaşılırdı ama ağızı farklı gibiydi. "Sana zarar vermeyeceğim ben korumacı bir siyahım." diye karşılık verdim. Yavaşça üstümden kalktı. Ayağa doğrularken elimi belime koydum. Çantam, bel çantam yoktu! "Siyah ya da Beyaz? Ne fark eder ki, ikiside saçmalık" diyordu. Elinde çantam vardı. Çantaya baktığımı görünce pis pis sırıttı ve "Çıkarsan veririm" dedi. "Alanları devreye sokma söz" dedim.
Yolda yürümeye başaladık. Bizim gibi bir yerden sonra burası farklıydı. Yani canlılar için çekim yasası varken cansızlar için yoktu. Kırılmış ağaç dalı havadaydı yada akan bir şelale. Uçmayı denedim ama faydasızdı. Sanki elimizdeki her şeyi alıp bizi boş bir odaya atmış gibiydiler. Büyüleyici bir oda.
"Burası neresi? Hiç bir bilgide yok?" dedim. Önce bana baktı ardından gözlerini devirdi ve "Burası boyut bağlantı arasındaki aykırı bölge. Sadece bir alarm var. O da nerede derken çalıştı." dedi. Bu üst seviye bir bilgi olmalıydı.
Etrafı izlerken bir anda kapı karşıma çıktı. Tüm güzellikler arasındaki en saçma şeydi. Çocuk önüme geçti ve itti. Adım attım ve bizim boyutta buldum kendimi. Başkanlık binası-1'in ön kısmındaydım. Kendime gelmem biraz zamanımı aldı. Arından kulübeye geçtim.
Umuz ve diğerleri sinili bir şekilde bana bakıyordu. İçeri geçtiğim gibi Umuz üstüme doğru geldi "Sen ne yapıyorsun? Hadi tamam puan için küreye baktın ama ne halt yedin farkında mısın? Tek başına göreve çıkmak neymiş. Sen gelene kadar kaç tane müfettişle uğraştım ben? Bitti. Attık stajyer olamam bitti. Çık git." dedi. Az önce resmen hayatım sonlandı. Tüm hayallerimle...
Odama giderken duraksadım. Oda giriş katım yoktu. Çünkü bel çantamdaydı ve ben bel çantamı aykırıda unutmuştum. Bir an düşündüm. Aykırıda yaşamak nasıl okurdu diye. Hiçbir sorun yok. Koşarak dışarı çıktım. Sokağa adım atar atmaz küçük bir deprem oldu. Olsun bu hep olur. Ben koşarak gidiyordum ve de deprem yavaşça büyüyordu. Sanki herkes aynı anda uçup yere iniyor gibiydi. Ben böyle düşünürken geldiğim yere vardım.
Havaya sertçe vurdum ve kapı açıldı. Ardından çocuk çıktı "Gir!" dedi. Ne olduğunu anlamadan başka bir ses duydum. "Ayna Cadısı 073 dur!" diyordu. Girdim ve arkamı döndüm. Avcı koku kulübelerinin hepsi burdaydı ve bana karşı duruyorlardı. İşte şimdi yeni bir şeyler oluyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayna Cadısı
Fantasy"Selam, yıllın belli zamanlarında açılan geçide hoşgeldin. Geçide girmeden önce bir kaç kural var: sakın saate bakma yoksa zaman seni yutar, sakın üstlerine karşı çıkma yoksa üstlerin seni yener ve son olarak sakın siyah dışında biriyle ilişki kurma...