b.1: kurabiye

319 27 18
                                    


(Dizide Elif'in ayağını burktuğu sahneden devam gibi düşünebilirsiniz...)

Elif'ten

Oturduğum yerden sol ayağımı önümdeki tabureye uzatmış,bizimkilerin dönüşünü bekliyordum. Bileğime yenik düşerek kendi zamanımıza dönmek zorunda kalmıştım ne yazık ki. Onları bu görevde yalnız bırakmak hiç içime sinmemişti. Bir yandan okulda Pençe'yle bir yandan da kitabı zamanbozanlardan korumak için uğraşıyorduk. Üstüne üstlük burada hiçbir şekilde arkadaşlarıma yardım edemeden oturmak zorunda kaldım... Daha nasıl olduğunu anlayamadan İskender'in beni kucaklamasıyla kendimi burada bulduğumdu. Sadece özür dileyebilmiştim. Asya, Arda, Sinan, İskender... kim bilir ne belalarla uğraşıyorlardı! Ben ise daha zaman döndürücüden doğru düzgün çıkmayı becerememiştim bile, adımımı attığım anda kendimi yerde buldum. O ana dair tek hatırladığım İskender'in beni belimden sıkı bir biçimde kavrayarak kaldırışı ve buraya yani kendi zamanımıza getirmesiydi. Saatin akrebi ve yelkovanı birbirini kovalarken gözlerim onları takip ediyordu, göz kapaklarıma çöken ağırlık, kendimi uykuya teslim etmem için beni zorluyordu. Daha fazla karşı koyamayacağımı anlayınca vazgeçtim, kendimi uykunun kollarına bıraktım.

...

Saçlarımı okşayan parmakları hissetmemle yerimden zıpladığımda kendimi göt üstü yerde bulmuştum, kafamı biraz yukarı kaldırdığımda  bana  gülerek bakan gözleriyle arkadaşlarım duruyordu.

"Ama siz dönmüşsünüz..." dedim yerimde huzursuzca kıpırdanarak ayağa kalkmaya çalışırken. Arda debelendiğimi fark etmiş olacak ki beni kaldırmak için yanıma gelmişti.

"Döndük... döndük de hala zamanbozanların elindeki yüzüğe ulaşamadık." dedi Asya sesindeki hayal kırıklığını gizleyemeden. İskender elinde duran peçeyi bana uzatırken konuştu;

"Fakat yapmamız gerekeni yapıp olayları kendi seyrine getirebildik, için rahat olsun Elif. Bunu da orada düşürmüşsün ayrıca."

"Teşekkür ederim İskender..." diyerek gülümsedim, bana uzattığı peçeyi alırken parmaklarımız uçlarımız birbirine değdiğinde elektrik akımına kapılmış gibi hissettirdi soğuk parmakları. Aniden kendini toparlayarak geri çekildi. Az önce ne olduğunu kavrayamadan Sinan'ın çalan telefonu tüm dikkatimizi dağıtmıştı. Telefonu açıp bizden biraz uzaklaştı. Asya ve Arda başlarına gelenleri anlatırken gözlerim istemsizce ona kayıyordu, o ise sanki göz göze gelmemeye yemin etmiş gibi gözlerini kaçırıyordu. Harika! Kendimi aptal gibi hissettim. Sinan'ın yanımıza doğru dönüşüyle herkes gözlerini ona çevirmişti.

"Şimdi Rüya hocayla konuştum, Cenk hastanedeymiş hala. Doktor bir gün daha gözetim altında tutmak istemiş."

"Hadi ya, kötü oldu bu... karşılaşmalara da devam edemeyeceğiz bu şekilde." diye söylendi Asya.

"Asya... gerçekten şu an derdin bu mu? Çocuk hastanelik oldu. Hem de bizim yüzümüzden." dedim bir anlık sesime hakim olamadan parmaklarımı saçlarımın arasına daldırırken. İskender'in gözlerini üzerimde hissetmiştim. Söylediğim şey onu kızdırmıştı farkındaydım.

"Daha doğrusu benim yüzümden değil mi Elif?" diyerek bana doğru bir adım attı. Şu an ortamdaki ölüm sessizliği daha da gerilmeme sebep oluyordu.

"B-bben öyle demek istememiştim, sadece..."

"Bence ben seni gayet net anladım." Sesindeki soğukluk, buzdan görünmez bir duvar örmüştü sanki aramıza.

"İskender, lütfen beni yanlış anladın..." cümlemi tamamlayamadan arkasını dönüp dışarı doğru ilerledi. Bense arkasından bakakalmıştım.

"Elif... biraz suçlayıcı oldu sanki bu." dedi Asya ortamın sessizliğini bozarken İskender'i istemeden de olsa kırdığımı fark etmemi sağlamıştı. Özür dilemeliydim. Kapıdan koşar adım çıkarken onun süper güçleri olduğunu hesaba katarak tüm gücümle koşmaya başladım. Tek umudum her zaman buluştuğumuz yere gitmiş olmasıydı. Asfalt yokuşu inerken duyduğum acı fren sesi beni olduğum yere sabitlemişti, milim hareket edemiyordum. Kontrolsüz bir şekilde bana gelen arabayı gördüğümde kalp atışlarımın dışarıdan duyulduğuna emindim. Bir elin beni belimden tutup yolun kenarına çekmesiyle tüm dengem bozulmuştu. İskender?

"İyi misin Elif? Duyuyor musun beni? Eliif!" o kadar telaşlıydı ki zaten zangır zangır titreyen bacaklarım beni daha fazla taşıyamadı. Bir anda kendimi onun kollarında buldum.

"Bir şey söyle lütfen..."

"İskender... ben çok korktum." dedim nefes nefese. Kollarımı onun boynuna sarmış, nefesimi düzenlemeye çalışıyordum.

"Çok şükür, iyisin." Derin bir nefes verdi. Gözlerinin içi parlamıştı.

"Sen olmasaydın..." cümlemi bitirmeme fırsat vermeden saniyeler içinde beni hep buluştuğumuz yere getirdi. Biraz daha sakinleşmiştim. İçime deniz kokusunu çekerken o ise kumların üzerine oturmuş gözlerini uzaklara dikmişti. Öylece susuyorduk... ben daha fazla dayanamadan yanına oturup ellerimi boynuna sardım. Şaşırmış gibiydi. Birkaç saniye geçmeden o da kollarını belime doladı. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi ama pek başarılı olamadım. Gözlerimden akan birkaç yaşa izin verdim. Sulugöz olduğum bir gerçekti. Kumsalın ortasında birbirimize sarılmıştık.

"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim sen olmasaydın ben şu an..." yüzünü benden uzaklaştırıp belimden aldığı elinin parmaklarıyla gözyaşlarımı siliyordu.

"Şşş... sakın tamamlama, o cümleyi. Sen şu an iyisin, buradasın ve yanımdasın. Daha önemli hiçbir şey yok şu an. Teşekküre de gerek yok."

"Tamam teşekküre gerek olmasın ama bence bir özüre gerek var. Ben sana yaptığım imanın farkında değildim. Sadece Cenk'in o durumda olmasına gerçekten üzüldüm ve dediğimin nereye gideceğini düşünemedim. Yoksa senin bilerek yapmadığını biliyorum. Sana güveniyorum."

"Özrünüz kabul edildi Elif hanım." dedi gülümseyerek. Kollarımı yavaşça boynundan çekip kumların üzerine koydum. Aklıma gelen fikir beni de gülümsetmişti sanki yarım saat önce neredeyse Allah'ına kavuşacak olan ben değilmişim gibi.

"Ama böyle kuru kuru özür kabul edemezsin bence."

"Nedenmiş o?" Soran gözleri ve yüzünün aldığı ifade o kadar komikti ki.

"Bence senin en sevdiğin kurabiyelerden yapmalı bu kız."

"Bak, buna hayır diyemem işte..."

"O zaman bize gidelim. Kurabiyeleri yapalım sonrasında da hastaneye gider hem Cenk'i görürüz hem de turnuvaların durumu hakkında konuşuruz."

"Senin ne kadar parlak fikirlerin varmış." dedi sahte bir şaşırmayla. Koluna vurdum. Üzerimdeki elbise rahat hareket etmemi engellediğinden ellerimdeki kumu silkip kalkmama yardımcı olmasına izin verdim.

"Hadi..."

Bölüm sonu.

Yeni hikayeye hoş geldiniz. 🌸

back to you | İsElHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin