TANG GÜNLÜKLERİ
Haftalardır yoldaydık ve iki yanımızda dağların yükseldiği dar ve virajlı yollarda hiç durmadan ilerliyorduk. Şimdiye kadar karşımıza ne bir kasaba ne de köy çıkmıştı. Sanki bütün insanlar yok olmuş ve sadece biz hayatta kalmıştık. Barlas 'Tanrım ne zaman bitecek bu ilerleyiş diye yakındı.'
Atımın dizginlerine asıldım ve arkamı dönerek,' burada mola verelim bir şeyler yiyip devam ederiz.' Ardından Acunay ve Barlas'ta indiler. Biraz kımız, pastırma ve ekmek ile karnımızı doyurmaya başladık.
Barlas hayli bıkmış ve sitemli şekilde aradığımız adamı bu acunda bulacağımıza emin misin? Kime sorsak buradan ayrıldı der. Ne zamana kadar devam edecek bu yolculuk diye söylenirken araya Acunay girdi son lokmasını kımız eşliğinde yuttuktan sonra. 'sabret Barlas aradığımız kişi sıradan birisi değil sende biliyorsun o bir keşiş ve bizim onu aradığımızı eminim o da biliyordur. Mergen tengri ( Bilgelik tanrısı) bize yardım edecek ve yolumuzu onunla birleştirecektir.' dedi.
Acunay'a katılıyorum diyerek araya girdim. 'Kam Büre Beyin dediğine göre Cenup'a (Güney) kızıl kuşun otağına doğru gidin iki tarafı dağlık dar yoldan geçtikten sonra karşınıza çıkan ovada dev taşlarla kurulmuş bir il göreceksiniz aradığınız kişi orada.
Acunay 'dev taştan çadır mı olurmuş! Kam Büre bey bizimle alay eder herhalde' diyerek güldü. O sırada Barlas 'bu kadar dinlenmek yeter gidelim artık' diyerek toplanmaya başladı. Atlarımıza binerek yolumuza devam ediyorken bir süre sonra uçsuz bucaksız güzelliği ile ova karşımızda belirdi. Ardından da dev taşlardan yapılmış Tang Hanedanlığı göründü nihayet yolculuğumuzun sonuna gelmiştik. Tang'a girerken hepimizde o zamana kadar hiç görmediğimiz yapıların muhteşemliğinin verdiği şaşkınlık vardı. Kemerli büyük bir kapıdan geçtikten sonra sağlı sollu iki yanımızda uzanan tezgahlarda daha önce yemediğimiz meyveler ile rengarenk ipekler vardı. Satıcıların nidaları eşliğinde hayran hayran ilerliyorduk. Barlas atından inerek 'atlarımızı ahıra götürelim gece kalmak için bir yer bulmalıyız' dedi. Atlarımızı bağladıktan sonra geceyi geçirmek için bir hana girerek yolculuğun vermiş olduğu yorgunlukla derin bir uykuya daldık.
Sabahın ilk ışıkları odanın penceresinden içeri vuruyorken şehir güzel bir bahar sabahına uyanıyordu. Sokakta at arabası sesleri dükkanların yavaş yavaş kurulmasını ve halkın selamlaşmalarını bir süre izledikten sonra arkadaşlarıma döndüm hala uyuyorlardı. Onları uyurken izlemek bile içimi huzurla dolduruyordu.
Barlasın, yay gibi kara kaşlarının altında kartal gibi keskin bakışlara sahip hafif çekik kömür karası gözleri ve bakışlarındaki keskinliğe uyan keskin hatlı bir yüzü vardı. Yüzündeki bu sert mizaca rağmen kişiliği çok duygusaldı. Vücudunun iriliği kaşısında birçok düşman dövüşmeyi bile göze alamazdı.
Acunay ise ismi gibi dünyalar güzeli uzun örgülü siyah saçları, ay parçası gibi yüzü, yaprağı andıran dudakları üzerinde ok gibi ince minik bir burun, çekik kara gözlere sahipti. Bu güzel yüze göre vücudu kaslı ve biçimliydi bozkırın getirdiği zorluklardan dolayı her Göktürk kadını gibi at binip pusat kuşanması gerekiyordu. Ötükenin en güzel kızı olarak nam salan ve bütün alplerin onun yüzünü görmek için sıraya giriyordu fakat bu güzel savaşçının tek ilgisinin atı ve pusatı olması beni kendisine hayran bırakıyordu.
Onları izlerken Barlas uyandı. 'günaydın umarım geç kalmadım.'
'Hayır bende yeni kalktım.'
'Keşişin nerede olduğunu hancıdan öğrenebiliriz burada ki her şeyi bilir dediler.'
Ardından Acunayı da uyandırarak salona inip bir şeyler yerken hancıya keşiş Laoizi sordum. Hancı 'ne için ararsınız keşişi '
'Biz Göktürk Hanlığından geliyoruz Kam Büre Beyimiz hanlığımızda baş gösteren kıtlık ve hastalıklara çare arar çaresinin de keşişte olduğunu söyledi. Ondan bilgi almak istiyoruz.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANG GÜNLÜKLERİ
Ficción históricagöktürk ve çin hanlığı zamanında geçen bir macera ve aşk hikayesi.