of

320 54 55
                                    

2. something happens and im head over heels. ah, dont take my heart, dont break my heart! dont, dont, dont throw it away! (head over heels by tears for fears) 

vanitas, noé'nin gözlerini sevmez.

badem şeklini oluşturan kıvrımları ,göz kapaklarının üstüne düşmesini, gülümsediğinde parlamalarını, bazen yeterince kısık değilmiş gibi kaybolmalarını, kirpiklerinin yanaklarına çarpmasını, morun içindeki pembeleri, leylakları özellikle eflatunları sevmez. onlar güzeldir. vanitas'ın asla kabul etmeyeceği kadar güzel. işte bu yüzden sevilmemelidir. çirkin denilmelidir. ilk tanıştıklarında kırmızıya dönenler harici. onlar... faklıdır. vampirler etkileyicidir bunu herkes bilir. ki archiviste'in kırmızılarını aç ve kana susamış gördüğünde kim etkilenmez ki? ama hayır bu etkilenme değildir. vampirlerden nefret eden birisi onlardan etkilenmez, etkilenemez.

mavi ayın vampiri onlara baktığında bencillik görür, istediğini elde edebilmek için zarar vermekten çekinmeyen birisine dönüşür genç adam. bunu sever. kendisine ait bir özelliği başkasında görmeyi. başkalarının gözünde yanlıştır bu davranışlar ama noé onları öyle bir taşır ki... ait hissettirir. vanitas kendini doğru hisseder. 

hayatında ilk defa hisseder.

vanitas bunu sever, noé'nin kırmızı gözlerini. onlardan nefret ettiği kadar sever.

⸻⸻⸻⸻⸻⸻

archiviste, uyku sıkıntısı çeker. bu onun hakkında sinir bozucu şeylerden sadece biridir. vanitas tam olarak bilmez. louis. ya da öyle bir isim. genç adam uyuyamaz, kabuslarla boğuşur çünkü geçmişte onun için değerli birini kaybetmiştir. maviler bazen üzülür. ne hissettiğini bilir. nasılsa ikisi de kayıplar vermiştir. 

bu yüzden noé yatakta bir şeye veya birine sarılma ihtiyacı duyar. yastığıdır bu genelde. ancak aynı odayı paylaşırlar ve birisinin uyuyamaması demek diğerinin de sıkıntı çekmesi demektir. bazı geceler çarşaflar hışırdar, vanitas adım seslerinin ardından karanlıkta parlayan eflatunları görür, çiçek açmışlardır. yatakta, duvara doğru kayar, genç adam kedi gibidir, sokulur öylece. kollarını hisseder. dokunduğu yerler yanar. havanın sıcaklığına verir sebebini.

nefesini tutar buna rağmen kokusunu alır. arkasındaki bedenin, temizlendiğinde sürdüğü yumuşak hindistan cevizi kokusunu. archiviste'in kendi kokusunu. ikisini ayırt eder. ensesinde ki nefes sesleri sakinleşir, yavaşlar. o kokuyla uykuya dalır, uyandığında o koku vardır yine.  

yardım edebildiği için sevinir. noé derin bir uykucudur nasılsa. bu nedenle istediğinde gidebilir. ama bazen... istemez. bazı soğuk gecelerde ya da sadece kalmanın kolay geldiğini fark ettiğinde. kalmak hep daha kolaydır. kaçmaktır zor olan. yine de kaçmayı tercih eder. sanki daha kolayı buymuş gibi hisseder. korkaktır.

asıl olay şudur ki; bazen değil, genelde istemez. neden aramaması gerektiğini düşünür. bunun hakkında konuşmaya gerek yoktur.

ama güneş onlara uyanmalarını emrettiğinde ve okyanuslar, lalerle karıştığında hisseder. bir vapurdan atlamaya benzer. soğuk suların vücudunu kaplaması ve seni aşağı çekmesi. ne kadar çırpınırsan çırpın, tekrar o vapura dönemezsin.

noé'ye bakmak boğulmak gibidir. kaçış yoktur. dibe batarsın. 

en komiği ise kendi isteğinle yaparsın. çünkü bilirsin. o da seninle atlar. birlikte batarsınız.

⸻⸻⸻⸻⸻⸻

mavi ayın vampiri, insanlara güvenmez, güvenemez. vampirlere de. kendisi dışında ki bütün canlılar aynıdır onun için. güvenilmez. onların gözünün içine bakar ve düşünür. orada gördüğü her bir rengi, her bir hissi tartar. insanları tanımanın en iyi yoludur gözleri. lacivertler, sarılar, turuncular, kahverengiler... hepsi kendisi hakkında bir şeyi taşır orada. birinin kişiliğini, düşüncelerini oraya bakarak öğrenir. sonra onları olmaları gerektiği yere yerleştirir, olması gerektiği gibi davranır.

birisi dışında. tam yanında duran ve bademlerini ona çevirmiş adamın gözlerinde gördüğü hiçbir rengi anlayamaz. ne istediğini bilemez. orada sadece tek bir şey vardır.

kendisi.

anlam veremez buna. ne kadar düşünse de mantıksız gelir. birine baktığında bulması gereken şey bu değildir. ona nasıl davranması gerektiğini de bilemez bu yüzden.

kendini onu tanımıyormuş gibi hisseder ama ayrıca onu en çok o tanır. vanitas, noé'nin bütün alışkanlıklarını bilir. hepsini izlemiştir. heyecanlandığında verdiği tepkileri, yalan söylediğinde irislerini başka tarafa çevirmesini, meraklı olduğu için dikkatinin çok çabuk dağıldığı gerçeğini, üzgün olduğunda ki dalgınlığını, nasıl uyuya kaldığını, yanaklarının içini çok ısırdığını, en sevdiği rengi, yüzünün kıvrımlarını, gözlerinde ki her bir tonu, dudaklarının kenarları kıvrıldığında oluşan gülümsemesini... her şeyi.

gözlerinde bulamadığı her bir şeyi onu izleyerek öğrenmeye çalışmıştır. ama yine de bilmek ister. neden orada bulması gereken bir sürü şey arasından, kendini bulduğunu.

vanitas aptaldır.

bu nedenle bakmaya devam eder. her daim bakar.

⸻⸻⸻⸻⸻⸻

çok alakasiz ama bence mr perfectly fine'i chuuya yazdi. 

asiri romantik olmaya basladi bu arada (ki yazim tarzini da yanlis yaptım kesin ama bana ne boyle guzel) ancak onemi yok comfort bi sey olarak baslamistim oyle devam etsin >:1

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 18, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

things 'bout you :: vanoeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin