"Nereden geldiniz?"
Ayağının altındaki taşı bana doğru gönderirken sordu. Yakaladığım taşı tekrar ona gönderdim. Yola çıktığımızdan beri bu oyunu istem dışı sürdürüyorduk.
"Çoook uzak diyarlardan geldik."
Dalga geçerek konuştuğumda gözlerini devirip önüne döndü. Onunla uğraşmak oldukça hoşuma gitmişti ve bu muhtemelen uzun bir süre böyle devam edecekti.
"Geldiğin çoook uzak diyarlarda seni böyle kabul ettiler mi?"
"Böyle derken? Neyim varmış?"
Etrafa bakındıktan sonra tekrar bana baktı. Tüm bu zaman boyunca ben de ona eşlik edip etrafa bakmıştım. Baştan aşağı benzerlikleriyle etrafta dolanan insanlar içimi birkaç dakikada bunaltmaya yetmişti. Bu yüzden çok geçmeden gözlerimi onlardan çekip yürümeye devam etmiştim.
"Demek istediğimi anladın lafı irdeleme."
Evet, gayet iyi anlamıştım.
"Annem ve babam kabul etmemiş, başkaları kabul etse ne sikime yarar."
Duygudan yoksun bir gülüşle cevapladığımda bana baktı. Fazla sürmeden gözlerimi gözlerinden çekmiştim çünkü gözlerinde yatan tanıdık şeyler vardı görmek istemediğim.
"Neden kırmızı peki?"
Konuşmamızın üstünden beş on dakika geçmişti. Aramızdaki sessizliği bozan sorusunu başta anlayamamıştım çünkü zihnimde çoğunun ne olduğunu bile algılayamadığım bambaşka şeyler dönüyordu o sırada.
"Kırmızıyı severim."
Saçlarıma bir bakış attıktan sonra ağzının içinden konuşmuştu fakat ne dediğini gayet iyi anlayabilmiştim.
"Ben de öyle."
Biraz daha sessizce yürüdükten sonra durakladı.
"Benim evim."
Gösterdiği eve şöyle bir göz gezdirdim.
Beyaz bir dış boyaya ve çiçekle dolu bir bahçeye sahipti. Bahçenin köşesinde de bir köpek kulubesi vardı. Sıcak bir yuva gibi görünüyordu fakat öyle olmadığı bariz Hyunjin'in gözlerinden yansıyan o harabe evden belliydi."Sanırım ben seni evine getirdim ha?"
Sırıtarak okul çıkışı söylediklerine gönderme yaptım. Fakat çok geçmeden yüzümdeki sırıtış silinip onun yüzüne yerleşmişti.
"Senin evini çoktan geçtik."
Şaşkınlığımı gizlemek o an bi hayli zor oldu. Birkaç dakika yaşananları ve neyi kaçırmış olduğumu algılamaya çalıştım.
"Nasıl ya?"
Üzerimden atamadığım şaşkınlığın üstüne gülmeye başladı. O an şaşkınlığımın üstüne bir şaşkınlık daha eklenmişti çünkü görüp görebileceğim en güzel gülüşle karşı karşıyaydım muhtemelen. Ya da bu öylesine az gördüğüm bir şeydi ki bu yüzden bu kadar güzel gelmişti gözüme.
"Çabuk öğrenen tek sen misin sandın?"
"Birkaç dakika önce öyle sanıyordum."
Bir süre birbirimize gülümsediğimizde bu her anlamda soğuk olan kasabanın bir anda çok sıcak olduğunu düşünmüştüm. Herkesin dilinde dolanan 'evinde gibi' söyleminin ne demek olduğunu biraz olsun anlayabilmiştim bu yaşananların ardından. Bu söylem ancak karşılıklı gülümseyişimiz adınaysa hakkını verebilirdi bana göre. Çünkü bu zamanda kimse kimseye böyle gülümsemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the adults are talking | hyunlix
Fanfic"bizi suçlayacaklar, işkence edip utandıracaklar çünkü bizden korkuyorlar."