Sirius Black ve Marlene Mckinnon birbirine derinden bağlı iki insandı onlar sevgiliden öteydiler birbirilerinin en yakın arkadaşı da olmuşlardı aynı zamanda.Sirius'un merkezi Marlene,
Marlene'nin merkezi Sirius'tu.Fakat ilişkileri en trajik sonla son bulmuştu.
Marlene ve ailesi katledilmişti.Marlene ölmeden önce dünyaya bir bebek getirmişti küçük Gredi'yi. Gredi annesi ve babasının her şeyiydi onu herkesten sakınıyorlardı bunun nedeni yalnızca anne ve babalık duygusu değildi karanlık yükselişteydi ve onlar oldukça endişeliydi.Ellerinden ne geliyorsa yapıyorlardı ancak durum pekte istedikleri gibi gitmemişti karanlık yandaşları tarafından Marlene'nin bütün ailesi katledilmişti,
Marlene de dahil olmak üzere.Sirius yıkılmıştı kendini yalnız ve çaresiz hissediyordu yüreğinde Black ailesine ve bütün dünyaya karşı büyük bir nefret vardı ve bu nefret devam ettikeçe Gredi'yi koruyamayacağını düşünüyordu.Karanlıkla mücadele etmesi için her şeyden vazgeçmiş ve tüm sevdiklerini kaybetmiş biri olması gerekiyordu dönüp ardına bakmamak için.
Gredi'yi hernekadar istemese de birine vermesi gerekiyordu ancak büyüden uzak olmalıydı kimse onun Sirius ve Marlene'nin çocuğu olduğunu bilmemeliydi zaten marlene gizli bir hamilelik ve doğum geçirdiği için Mckinnon'lar dışında kimsenin Gredi'den haberi yoktu ancak büyü dünyasında sır diye bir şey yoktur elbet ortaya çıkacaktı,muggle ailesine verse yine olmazdı yavrusunu muggle'lar kimseden koruyamazdı çünkü saldırılar sürekli muggle ve melezlere yapılıyordu.
Bu nedenle yapacağı en çılgınca şeyi yaparak durumu Dumbledore'a bildirdi,Dumbledore ise onun endişlerini dinleyerek Gredi için en doğru olabilecek aileyi araştırmaya başladı kısa bir süre sonra Gredi'yi Beauxbatons müdiresinin kız kardeşi Marguerite Maxime Magié ve Eşine emanet etti.
Gredi Acrux Black artık fransa da yaşayan ve safkan bir fransız ailesinin çocuğu olarak bilinen Gredi Acrux Magié olmuştu.Babası onu bırakmaya karar verdiğinde ve fransa'ya gittiğinde Harry Potter ile akrandı her şey sadece 1 ay içinde olmuştu ikisi de hemen hemen aynı zamanlarda ailelerinin yok oluşuna tanık olmuşlardı.Gredi gerçek ailesini 16 yaşına kadar bilmeden yaşadı,Marguerite,Gredi'yi bir büyü okuluna göndermedi onun yerine evde hem Marguerite tarafından hemde Olympe Maxime tarafından eğitime tabii tutuldu.Bunu yapmalılardı çünkü bu Sirius Black'in kesin ve tek isteğiydi kimse Gredi'yi bilmemeliydi ve bunun için Gredi'nin özel eğitim alması şarttı.
Evet belki Magié'lerin tatlı ve tek çocuğu olarak biliniyordu ama bir okula gitmesi onun geçmişini öğrenmesi ve başını belaya sokması için en doğru(!) yerdi.16 yaşına geldiğinde artık her şeyi öğrenmeliydi çünkü Sirius artık hayatta değildi ve doğruları Gredi'nin bilmemesi ona hakaret olurdu.Gredi daha önce görmediği babasının neler yaptığını dinledi tek tek Dumbledore'dan ancak dinledikçe bir yanı ona saygı duyarken bir yanı da öfke ile dolmuştu.Harry Potter'ı hiçbir zaman hatta hapisteyken bile yalnız bırakmamış ona sürekli destek olmuştu ama Gredi bu yaşına kadar gerçek ailesini bilmeden yaşamıştı Sirius'un onu neden hiç görmeye gelmediğini bir mektup dahi olsa neden yazmadığını merak etmişti.Dumbledore Gredi'ye babasının onu çok sevdiğini söylese de Gredi buna inanmamakta ısrar kılmıştı.
Gredi için yaşadığı en kötü gün gerçekleri dinlediği gündü ama yaşadığı ne güzel günde yine gerçekleri öğrendiği gündü çünkü o gün biricik eşi ile tanışmıştı hogwarts'ın
(Gredi'ye göre) en güzel en kibar en nazik kızıyla,Spica Mia Wiston ile tanışmıştı.Safkan bir Gryffindor ailesi olan Wiston'ların ortanca kızı olan Mia o gün görevli bir bina başkanıydı bu nedenle Dumbledore'un yanına giderken Gredi'ye eşlik etmişti ve ikisi de birbirine aşık olmuşlardı görür görmez.Gredi fransa da olmasına rağmen görüşmeye devam etmişlerdi.Dumbledore öldüğünde hem anmak hemde Mia'yı görebilmek için gelmişti ve Gredi için ufak çaplı dedikodular o zaman başlamıştı,hogwarts savaşına ramak kala Gredi Mia'yı götürmek için ikna çabasına girmişti ancak Mia arkadaşlarını bırakmak istemediği için Gredi'yi reddediyordu tam o sırada Hogsmade'de olmaları şans veya dezavantaj mıydı?Bilinmez elbette, fakat ne olursa olsun bu ikili Hogsmade'e girmeye çalışan ölüm yiyenleri engelleyen liderlerden ikisiydi sadece.Eğer o gün Hogsmade'den Hogwarts'a ölüm yiyenler ulaşsa daha kötü büyük sonuçlara sebep olabilirdi.
Neyse ki Hogsmade'de ki çoğunluk kurtuldu Mia ve Gredi'de dahil. Söylentiler daha çok artmaya başladı hatta öyle ki bu söylentiler Harry'nin Gredi'yi armaya başlamasına bile neden oldu.Harry,Gredi'yi ve yerini bütün olanları McGonagall tarafından öğrendi oldukça pişmanlık ve neyle karşı karşıya kalacağını bilmeden fransa'ya gitti.
Gredi ile oturup konuştular,
hayatlarından kesitler paylaştılar fakat Gredi Harry'nin samimiyetine hiçbir zaman inanmadı ve ikili bir daha görüşmemek üzere ayrıldılar.Kısa bir süre sonra Mia ile evlenmek isteyen Gredi ingiltere'ye geldi bir kaç ufak pürüz çıksa da nihayet ikilinin evliliğine izin verilmişti.Mia ve Gredi evlenerek ingiltere de yaşamaya başladılar çünkü Gredi Mia'nın daha önce bilmediği bir yerde yabancılık çekmesini istemiyordu.Aynı şey belki Gredi içinde geçerliydi ama Gredi'nin pekte umurunda değildi çünkü onun evi Mia'ydı.kimse Gredi'nin adını veya yüzünü bilmediğinden ingiltere de ki yaşamları da oldukça kolay olmuştu.En azından bir süre için.
Daha sonra kızları Capella Agena dünyaya geldi.Gredi fransa da çalışan bir seherbaz'dı bu nedenle sık sık ingiltere ve fransa arasında mekik dokuyordu.Fransa sihir bakanı ingiltere ile kötülükle mücadele kapsamında bir anlaşma yaptığında ise bu ortak çalışmanın üyelerinin kim olacağı konusunda akla gelen ilk isimlerden biride Gredi olmuştu,yine günlerden bir gün bir kaç fransız seherbaz ve ingiliz seherbaz içlerinde Harry ve Ron'unda dahil olduğu grup,çalınan zaman döndürücünün peşine düşmüşlerdi.Gredi'nin Sirius'un oğlu olduğu da işte o zaman öğrenilmişti.Hırsızlar onlardan kaçmak için geçmişe gittiklerinde seherbazlarda onlarla birlikte gitmişti,kısa bir koşturmaca ardından hırsızları yakaladıktan sonra Sirius Black'i duyulabilecekleri kadar uzaktan görüp konuştuklarına hep birlikte şahit olmuşlardı.Gredi geri döndüklerinde diğer seherbazlara duyduklarını kimseye söylememeleri konusunda uayardı ancak bunu çoktan ailelerine aileleri ise komşularına derken fransa ve ingiltere gündemine sokmayı başarmıştı.Gredi ise o günden sonra hermione tarafından Gredi Acrux Magié Black olarak ingiltere vatandaşı ilan edildi.
Bu durumdan asla memnun değildi bütün gözler üzerindeydi hem Mia'yı komşuları sıkıyor hemde kendisi iş yerinde bunaltılıyordu.Bu sefer Gredi kızını gizlemeye çalıştı bir mugle mahallesine taşınarak onu kimsenin bilmesine izin vermedi hatta ona büyü bile öğretmek istemiyordu.Yine de capella eğer cadı olacaksa dışarı da veya evde kendini kontrol etmesi adına annesi tarafından ufak eğitimlere tabii tutuluyordu.
Capella 11 yaşına girdiği gün Hogwarts mektubu eline ulaşmıştı hem annesi hemde kendisi oldukça mutluydu ancak babası yani Gredi karşı çıkmıştı çok istiyorsa fransaya gidebileceğini söyleyerek hogwarts 'a gitmesinin önünü kesmişti,Mia ise kızından uzak kalmak istemediği için durumu McGonagall ile paylaştı,McGonagall ise uzun uğraşlar sonucunda Gredi'yi ikna etmişti.Gredi tıpkı kendi gibi kızının da bir belirsizlik ve yalan üzerine kurulmuş bir dünyaya hapsetmek istemediği için artık her şeyin ortaya çıkma zamanının geldiğini düşünmüştü...
...Capella büyük yeşil gözlere,yüzünde belli belirsiz ufak çillere,dalgalı sarı saçlara,pamuğu anımsatan bembeyaz bir tene ve kiraz misali küçük ama dolgun dudaklara sahipti.Hiç şüphesiz bir peri kızını anımsatan fiziksel özellikleri vardı.Ama pekte göründüğü gibi değildi bu peri kızı ne olursa olsun kendi hakkını savunan,asi,deli dolu,cesur ve birazda yaramazdı belki biraz dedesi gibiydi o da.
Capella hogwarts'a başladığında ise
Günün şanslısı Capella'yı daha görmeden sadece babasından duyduğu kadarı ile onu tanıyan James Sirius Potter olacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Little Daisy's Story | Capella A. & James S.
FantasyFiction Factory Series No 02 : Magic World "Capella Ne Lily Gibiydi Ne de Marlene Gibiydi Ama James Hem James Hem De Sirius Gibiydi.Capella Sirius'un Torunu Olabilirdi Ama James Ona Hem Fiziksel Olarak Hemde Kişisel Olarak Capella'dan Daha Çok Benzi...