Minho'nun ağzından...
"Abiciğim sence bu yakıştı mı bana?" arkamdan gelen sesle Minnie'ye döndüm. Bugün okulun ilk günüydü. Kreş binasını ilk ziyarete gittiğimiz günden beri "ne zaman başlıyor? Ne zaman gideceğiz?" soruları ile zar zor bir haftayı tamamlayabilmiştik.
"Çok yakışmış bebeğim ama ben sana kıyafet hazırlamıştım. Onları neden giymedin?" beğendiğimi söylediğim an gözleri parlamaya başlamıştı. Önünde diz çöktüğüm gibi de kokulu bir öpücük kondurdu yanağıma.
"Ama ben onları görmedim. O yüzden bunları giydim. Hem bunlarda çok güzel. Bak tacıma." başındaki kulaklı tacı minik elleriyle başından çıkarmaya çalışıyordu. Çıkartamayınca kaşlarını çatıp, dudaklarını büzmüştü. O kadar sevimliydi ki yanağını minicik ısırıp tacı aldım.
" Çok tatlıymış tacın aynı senin gibi. Ama bunu okulda oyun oynarken düşürebilirsin bebeğim."
"Hayır hayır çok iyi bakacağım ben ona. Söz söz." beni ikna etmek için hafif yerinde zıplayıp, ellerini kenetledi ve çenesini altına yasladı. Bu haline kıyamayıp her şeyi kabul ettiğim için küçücük bir istediğinde dahi bu harekete geçiyordu.
"Tamam o zaman. Sözümü de aldım. Sen şimdi masaya otur. Bende üstümü giyinip yanına geleyim olur mu?"
"Tamam Abiciğim." sandalyeye çıkıp masaya göz gezdirdiğinde sanki uzun zamandır hasret kaldığı birine bakar gibi yaptığım çikolatalı pankeklere bakıyordu.
"Pankek!!! Abi pankek yapmışsın hemde de çikolatalı." iki eline de pankek alıp bir sağ elindekini bir de sol elindekini ısırıyordu.
"Evet. Evimizde bir pankek canavarı olduğu için ve bugün okulunun ilk günü olduğu için küçük bir sürpriz yaptım." sincap gibi şişirdiği yanağından öptüm. O da bana dönüp yanağımdan öptü.
"Sen dünyanın en en en çok çok çok iyi abisisin." kocaman sarılıp yukarı odama çıktım. Ne giyeceğimi seçerken aşağıdan Minnie'nin sesi geliyordu. Elindeki pankekleri konuşturuyordu. Sözde her iki pankekte 'ilk beni ye' dermiş gibi ısrar ediyordu. Onu dinlerken yüzümde oluşan tebessümle kıyafetlerimi giyindim.
Mutfağa girdiğimde daha sandalyeye oturmadan Minnie elime pankek tutuşturmuştu. "Abi bak çok güzel olmuş. Bence bunlar uzayın bile en iyi yemeği. Bütün gün bundan yesek ya" büyüttüğü gözleriyle evet dememi bekliyordu.
"O kadar çok seviyorsan sana yapabilirim. Ama büyümen ve güçlenmen için daha sağlıklı besinler alman lazım." kafasını sallayıp elindeki pankekten bir ısırık daha aldı.
⏤⏤⏤⏤⏤⏤⏤⏤⏤⏤⏤⏤⏤⏤⏤
Jisung'un ağzından...
"Ya baba hadi ama. Geç kalacağız."
"Tamam oğlum. Sen masadan kalkma. Geliyorum hemen." Jungwon'a geliyorum diye seslenişimin kaçıncı olduğunu saymayı bıraktım. Dün gece uyumadan şirketteki önemli dosyaları ve mailleri incelediğim için sabaha karşı uyuya kalmıştım. Dosyaların üstünde uyuduğum içinde bazı kağıtlar kırışmıştı. Onları tekrar yazıcıdan çıkartıyordum.
"Nerde bu telefon?"
"Baba, yine mi telefonunu kaybettin?" Jungwon kapıdan içeri girip minik adımlarla masaya yaklaştı ve elimden tutup ayağa kalkmamı istedi.
"Al işte. Hep üstüne oturuyorsun. Sonra da bulamıyorum diyorsun." onun bu sinirli haline güldüm. İki elimle kafasını tutup saçlarının arasına bir öpücük kondurdum.
"Benim oğlum bugün ters tarafından mı kalkmış acaba?" tek kaşımı kaldırıp, kollarımı bağladım. Jungwon da kaşlarını çatıp daha doğrusu çatmaya çalışıp sinirli bakışlar atmaya çalıştı. Ama şuan karşımda kızgın kedi gibi göründüğü için ciddi kalamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Baba | Minsung
FanfictionJungwon kalemkutusunda ki, babasının her ihtimale karşı telefon numarasını yazdığı kağıdı aldı ve meraklı gözlerle onu izleyen küçük kıza verdi. "Bu ne?" Minnie elindeki kağıtta yazan sayılarla Jungwon'a döndü. "Bu babamın numarası. Bunu abine ver v...