iki

348 55 136
                                    

2.000 kelime... yorum atın lütfen

sabah güneşi sarışın oğlanın gözlerini yakarken açmaya çalıştığı meyve suyunun elinde patlamasıyla havaya okkalı bir küfür savurdu. zaten uykusunu alamamıştı ve hayat onunla dalga geçmeye meyilli gibiydi. alaydan hoşlanmazdı.

ağzından çıkan hoş olmayan sözleri yüksek desibelde söylemiş olmalı ki yanından geçen iki kızın yargılayan bakışlarını fark etti. hoş, belki de düğmelerini iliklemeye tenezzül bile etmediği aptal okul gömleğine ve bağlamaktan ziyade öylesine boynuna attığı okul kravatına da laf etmiş olabilirdiler. sonuçta, hiçbiri kai'ın umurunda değildi.

tek amacı devamsızlıklarının yazılmaması için sabahın köründe okuluna gelmek ve kalan tüm günü sırasında uyuyarak geçirmekti. kendini zeki buluyordu ve sınavlar onun için gerçekten de kafa karıştırıcı değildi. ona kalsa çoktan liseyi bitirip üniversiteye geçmesi gerekiyordu ancak babası oğlunun tam bir lise hayatı yaşaması konusunda ısrarcıydı. amerika'daki babası ve kız kardeşlerinin aksine o burada, kendini ait hissettiği yerde okula devam etmek istemişti. şimdi de 2+1 dairesinde kendi hâlinde liseyi bitirmeye çalışıyordu.

"hey, huening! bu hâlin ne?"

sınıf arkadaşı -aynı zamanda başkanları- soobin'in her zamanki gibi gülümseyen yüzüyle ona yaklaştığını gördüğünde kai gözlerini devirdi.

choi soobin kesinlikle iyi biriydi, bunu yoldan rastgele birini çevirerek bile öğrenebilirdiniz ancak sarışın oğlan için kendisiyle zorla arkadaş olmaya çalışan uzun boylu bir tavşandan fazlası değildi. kesinlikle, kai bir şeyler için zorlanmaktan nefret ederdi.

"iyiyim soobin-ssi, sen nasılsın?"

soobin'in gamzeleri arkadaşının(?) sorusuyla belirgin hâle gelirken çekinmeden kolunu onun omzuna attı ve sınıflarına doğru ilerlerken kıkırdayarak konuştu. "huening-ah benim nasıl olduğumu mu soruyor~ beni cidden seviyorsun değil mi~"

pekala, o cidden sinir bozucuydu. ancak konuşmasında ve mimiklerinde insanın içine dokunan bir şey olduğu için kai ona kızamıyordu. normalde temastan nefret eden biri olmasına karşın -küçük kardeşi onu öpmeye çalıştığı için bir hafta onunla konuşmamıştı- soobin'in kalbini kırmak istemiyordu. bu yüzden kibarca omzunu geri çekerek yüzünü buruşturdu.

"choi soobin, cidden sakız gibisin."

---

şakalar ve konularla geçen birkaç dersin ardından kai nihayet uykusunu almayı başarmıştı. ders aralarında birkaç kez yüksek sesler nedeniyle uyansa da bu onu pek etkilememiş, uykusuna kaldığı yerden devam etmişti. en arka sırada tek başına oturduğu için öğretmenlerinin gözüne de batmıyordu.

duvar kenarında, en arka sırada ve tek başına oturmanın birçok pozitif yönü vardı. öncelikle, öğretmenlerin ilgi odağının dışındaydı çünkü etrafı bir sürü montla çevriliyken hiçbir öğretmen sıraları dolaşıp en arkaya gelerek bir öğrencinin dersi dinleyip dinlemediğiyle ilgilenmezdi. ikinci olarak, tek başına oturuyordu ve bu yüzden kimsenin rahatsız edici hareketlerine katlanmak zorunda değildi. soobin her ne kadar onunla arkadaş olmak için çabalasa da sınıf başkanıydı ve en önde oturması gerekiyordu. yanında oturan sınıfın en zeki öğrencisi yoo jimin ile ayrılmaz bir ikiliydiler ve üç senedir beraber oturuyorlardı. tanrıya şükürler olsun ki soobin'in kai'ın yanına oturmak gibi planları yoktu çünkü kai başında papağan gibi sürekli 'huening-ah, huening-ah' diye gezen birini istemezdi.

öğle arasına girdiklerini haber veren uzun zil sesiyle edebiyat öğretmenleri tahtaya yazdığı cümleyi yarım bırakarak öğrencilerine çıkmaları için izin verdi. öğrencilerden bazıları çıkmadan önce teşekkürlerini belli etmek için eğilirken bazıları öğretmenlerini hiç tınlamadan kapıdan çıkıp gitmişti. ancak bayan jihyo'nun pek de umurunda değil gibiydi, çünkü şu an çalan telefonunu bulmaya çalışmakla meşguldü.

çirkin ördek yavrusu, tyunning Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin