Çamura bulanmış botlarımızla yürümekte zorlanıyorduk.Yorgun bir nefes verip yanımda soluksuzca yürüyen arkadaşımın kolundan destek aldım.Dün Jungkook'un yanına gitme konusunda sözleşmiştik ve bugün sabah 6 gibi Haewon ile buluşmuştuk.Neden bu kadar erken gittiğimizi sorduğumda Jungkook'un saat 8 gibi iş başı olduğunu söylemişti.
Kış gelmek üzereydi hasatlar yavaş yavaş kaldırılıyordu.Kışın çiftçilik yapılmazdı.Bahar zamanı başlar yazın sonlarında biterdi.Bu sebeple biz ve Jungkook'da dahil kışın çoğu amele işsiz kalacaktı.
"Yaklaştık" Eliyle gösterdiği yere baktım.Bizim evimiz gibiydi.Çürük çarık bir yerde olsa sonuç olarak başımızı sokacak sıcak bir evimiz vardı,onlarında öyle.
"Taehyung bana yapışık gezmeyi bırak artık." diye kolumu ittirdi.Haewon'un zevzekliği tutmuştu yine.Mızmızın tekiydi gerçekten asla çekilmezdi.Üstelik sadece kolunu tutuyordum.
"Taehyung biraz hızlan artık kaplumbağa gibisin."
Geçtiğimiz tarladaki mısır koçanlarından birini koparıp kafasına fırlattım. "Kapa çeneni artık! Sus Haewon,yol boyunca senin sesini duymak zorunda değilim kulaklarım sızlıyor artık."
Kafasına çarptıktan sonra yere düşen mısır koçanını alıp geri bana fırlattı.Sinirle üstüne nasıl atladım bilmiyorum ama ikimizde kendimizi yerde bulmuştuk.Gözlerini kısıp suratıma baktı ve yüzümü elleri arasına alıp yanaklarımı sıkıştırmaya başladı onu engellemek için kafasını ittirmeye çalışıyordum çünkü yanaklarım gerçekten çok acıyordu."Seni şerefsiz herif!Nasıl benim nacizane hikayelerime laf edersin?!" dişlerinin arasında konuşurken ayağımla baldırına bir tekme savurdum.Şuan 18 değil 7 yaşında çocuklar gibiydik.Biz hep aynıydık,dedim ya durmadan savaşan askerler gibiyizdir diye işte şuan tam o anlardan biriydi.
"Haewon?" Kulağımıza ilişen yabancı sesle ikimizde sesin geldiği tarafa döndük.Döndük dönmesine de gözlerim gördüğü silüetten sonra başkasına daha bakmaya cesaret edememişti.Kanım çekilmiş gibiydi.Öylece baktım kahve saçlarına,parlayıp duran beyaz tenine.
"Jungkook!Özledim seni dostum!" Haewon'un sesiyle kendime gelmek ister gibi silkelendim.Üstümden kalkan Haewon yalpalayarak Jungkook'a koşup sarıldı sıkıca.Onu kafamda hiç böyle canlandırmamıştı.Jungkook hayal gücümün çok daha ötesindeydi.
"Ne yapıyorsunuz burda?" Jungkook'un şaşkın sesiyle gözlerim ona odaklandı.Gerçi hiç ayrılmamıştı ki harelerim bu oğlanın üstünden.
İlk önce Haewon'a sonra bana bakarak sormuştu bu soruyu.Haewon gülerek eliyle beni gösterip tanıttı.
"Bu beyefendi Taehyung, çok yakın arkadaşım olur." Jungkook geniş gülümsemesiyle bana dönüp kafasıyla selam vermişti.Bozuntuya vermemek için bende gülümsedim.
"Ve neden burda olduğumuza gelirsek bence bunu oturup konuşmalıyız."
Sonuç olarak şuan Jungkook'un ailesinin evinde,yemek masalarında Jungkook'un bizim için bir fincan çay hazırlamasını bekliyorduk.
Evde kimse yoktu sessizliğe bakılırsa.Jungkook nihayetinde önümüze fincanları koyup kendine bir sandalye çektiğinde bende gerginlikle ciğerlerimi havayla doldurmuştum.
"Aslında biz Soyeon için gelmiştik açıkçası sana yardım etmek konusunda kararlıyız ama nasıl yardım edeceğimiz konusunda fazlasıyla karasızız." Haewon bir süre duraklayıp kafasını yukarı kaldırarak Jungkook'un gözlerine baktı ve konuşmasına devam etti.
"Okuldan ayrıldığından beri senin eksikliğini hep hissettim ama şimdi seni burda görmek çok mutlu hissettiriyor bana."
Jungkook gülümsedi.Güzel gülüyordu.Konuşmaya başladığında Haewon ile arasında geçen konuşma kulağıma dolsada ne konuştukları hakkında bir fikrim yoktu sadece uğultudan ibaretti.Cunkü kafam kesinlikle çok başka yerlerdeydi.Hiç olmayacak yerlerde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mortal Stars
Fanfiction"Neden sigaranı yıldız çizerek söndürüyorsun?" Sigaranın intihar edercesine dökülüp giden küllerine aldırmadan derin bir iç çektim. "Yıldızlar ölümlüdür Jeon,tıpkı bizim gibi." !taekook! [02.07.2022]