ateşböceği ormanı

25 6 3
                                    

"bir yaz yağmuru yağdı içime, içimdeki kederi serinletmeksizin."

onunla ilk tanıştığımda daha altı yaşındaydım. iki bin dördün kavurucu ağustosuydu. o günü dün gibi hatırlıyorum. onunla ilgili her anımı nasıl unutabilirdim ki?

okula yeni başlamıştım o yıl. sorunlu bir çocuk değildim. herkese ve her şeye uyum sağlayan, sessiz bir tiptim. tamam, mızmız ve ağlak olduğum doğruydu ama kolayca arkadaş edinip herkesle anlaşabiliyordum, okula başlayana kadar.

okulda uyum problemi yaşamış ve akranlarım tarafından zorbalık görmeye başlamıştım. ilk okul yılım harika olması gerekirken, benim için cehenneme dönüşmüştü. buna sebep olan şeyin ne olduğunu hâlâ bilmiyorum. belki ebeveynlerimin ayrılmasından kaynaklıydı, belki de annemin kanser olmasından. hangisinin en çok katkısı olduğunu asla bilemeyeceğim.

farklı ortamda bulunmamın iyi geleceğini düşünen annem, o yıl beni amcamın yanına, kırsal bir kesime göndermişti. burası çok gelişmiş bir ortam değildi ama ortamı ve insanları sıcacıktı, insana huzur verirdi.

annemin bu fikri yanlış çıkmadı, gerçekten de bana orası iyi gelmişti. üstelik onunla tanışmıştım. şimdi düşünüyorum da, yaşadığım bütün olumsuzluklar onunla bir araya gelmem için zemin hazırlıyordu sadece. bu yüzden ne beni zorbalayan yaşıtlarımdan ne de annemle beni terk eden babamdan nefret ediyordum. en dibi yaşamış olmam, bana cenneti getirmişti. sonuçta her yağmurun ardından bir gökkuşağı çıkardı.

amcamın evinde bütün gün yatmaktan sıkılmıştım. amcama dışarı çıkacağımı söyleyip etrafı gezmeye başladım. buraya sık sık geliyordum ve her yeri avucumun içi kadar iyi biliyordum ama bir yer hariç. ateşböceği ormanı. burada yaşayan yerlilere göre orası ruhlarla doluydu. ormana girenler, orman ruhunun gazabına uğrarlardı ve bir daha geri dönemezlerdi. her yazın gelişinde ormanın girişine çeşit çeşit yiyecekler bırakırlar ve dileklerini, isteklerini ormanın yüce ruhuna iletirlerdi.

amcam bana bu orman hakkında korkutucu hikayeler anlatırdı. hâlâ birkaç tanesi aklımda. hatırladıkça çok çocukça ve saçma geliyor ama o zamanlar o kadar gerçekçiydi ki korkudan tek başıma uyuyamadığım anlar bile olurdu.

o gün ise eğer bu ormana tek başıma girip çıkarsam yaşıtlarımın gözünde yükselirim diye düşünmüştüm. nereden bilebilirdim ki bana yaz yağmurlarını getirecek birini orada bulacağımı...

ormanın girişinde durduğumda içimde büyüyen korku tüm vücudumu ele geçirmişti. 'en fazla ne olabilir ki?' diye düşünüp kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum ama pek başarılı olduğum söylenemezdi. yukarı doğru uzanan, hafif eğimli kısa bir taş merdiven ve merdivenlerin iki yanını sarmış çeşitli küçük heykeller. heykeller dilek kurdeleleri ile donatılmıştı ve aynı kurdeleler ağaçlara da bağlanmıştı. bu kurdeleler insanların eskimiş ve unutulmuş isteklerini simgeliyordu. acaba kaçı gerçek olmuştu?

ormanın içinden doğru yayılan serin bir rüzgar, sanki bana korkmamam gerektiğini söyler gibi tenimi yalayıp geçiyordu. nereden geldiğini anlayamadığım bir huzur, içimdeki korkuyu bastırmaya çalışıyordu. derin bir nefes çektim içime, ormanın taze kokusu içimi serinletirken koşar adım merdivenlerden ormana doğru yürüdüm.

ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi, bacaklarıma değen çimenlerle açmıştım. denildiği gibi değildi. şarkı söyleyen kuşlar dışında kocaman bir sessizlik hakimdi. korkutucu ruhlar yerine kocaman ağaçlar ve renk renk çiçekler vardı. uzaklardan gelen bir su sesi sayesinde dere gibi bir şeyin olduğunu anlamak zor değildi. korkunç bir havanın beni karşılayacağını düşünürken kendimi huzurun kollarında bulmuştum. korkulacak bir şey yoktu, burası güvenliydi.

ateşböceği ormanında buluşalım ;; seongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin