"Durun!"
Havaya bir el silah ateşlendiğinde Amber'la beraber duvarın arkasına saklandık. Yıkık dökük bir binanın arkasındaydık. Nefes nefese birbirimize bakarken sinirle kumral yüzüne doğru bağırdım. "Yapacağınız işi sikeyim sizin!"
"Hadi ya, sen de sütten çıkmış ak kaşıksın sanki?"
"En azından ben peşime avcıları takmıyorum aptal-"
Tartışmamızı bölen silah sesleriyle birlikte can havliyle yere çöktük. Avcıların ayak sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Sakin olmalı ve bir çıkış yolu bulmalıydım. Çünkü avcılara karşı hiç şansımız yoktu. Ya birimiz kurtulacaktı ya da ikimiz de ölecektik. Belki dikkatlerini dağıtabilirsem birimizin bir şansı olabilirdi. " Sen bizimkilerin yanına git, ben dikkatlerini dağıtırım" dedim. İlk defa avcılara bu kadar yaklaşmıştık. Çocukluklarından beri öldürmek için eğitim almış insanlara karşı kafayı bulmuş üç beş sokak çocuğuyduk, kurtulmamız mucize olurdu.
"Saçmala-"
"Sana git dedim!" Omzundan itip tökezlemesini sağladığımda avcıların fenerleri yüzünü aydınlatmıştı. Dikkatleri onun üzerinden almak için önüne siper olup fenerlerin hedefinden kurtardım. Sadece tek gözlerini açıkta bırakan, tüm yüzlerini kaplayan siyah deriden maskeler takan avcılar, yüzümü görünce adımlarını hızlandırdılar. Amber ise çoktan gözden kaybolmuştu.
Önümdeki avcılar ellerindeki özel arbaletleri üzerime hedefleyip metal okları atmaya başladıklarında hızlıca çamurlu sokakta koşup karşıdaki evin duvarının arkasına eğildim. Yağmur yağmıştı bu yüzden sokağa sis çökmüştü, etrafı net göremiyordum. Bu daracık sokakta nereye kaçabileceğimi düşünürken pürüzlü duvarda elimi gezdirdiğimde hissettiğim boruyla yüzümde bir umut yeşerdi. Boruya tutunup kendimi yukarıya doğru çektim. Önümdeki ağaç bedenimi saklıyordu. Bunu fırsat bilip hızla tırmanmaya devam ettim. Yağmurdan ıslanmış kıyafetlerim ve botlarım tırmanmamı zorlaştırıyordu.
Tam çatıya ulaşmıştım ki omzumu sıyırıp geçen ok nedeniyle acıyla inledim. Aldığım darbe yüzünden elim kaymış ve tutunduğum çatının kenarında tek elle sallanmaya başlamıştım. Ok omzumu sıyırmış olsa da, neredeyse tenimi paramparça edecekti. Tamamen kemiğime isabet etse bir daha o uzvumu kullanabilir miydim; hiçbir fikrim yoktu.
"Yakaladım seni."
Kalın, otoriter bir ses deri eldivenleriyle at kuyruğu yaptığım saçımdan yakalayıp beni yukarıya doğru çekince çırpınarak tekmeler savurmaya başladım. Beni tutup bir kenarıya fırlattığında sırtım çatıdaki su deposuna çarpmış, çarpıntının etkisiyle yukarıdan düşen su damlaları yüzüme gelmişti.
Karşımdaki avcı, o pahalı ama bir o kadar da çamur içinde olan botlarıyla önüme gelip yere çöktüğünde maskesinin ardından yüzüne bakmaya çalıştım. Üzerinde avcılar için özel tasarlanmış olan üniformadan vardı. Siyah tonlarında olan zırhı ve belinde bıçaklarını asması için olan kalın kemeriyle korkutucu duruyordu. Sırtında sanki kanla işlenmiş, altın çerçeveli pelerini , yine aynı tonlarda olan ve yüzünü gölgeleyen bir başlığı vardı. Omzundan beline kadar kadar sarılı olan deri kayış metal oklarını koyması içindi. Gözlerindeki soğukluk içimi ürpertiyordu ama ne hissettiğimi belli etmemeye çalışarak göz temasını korumaya devam ettim. Hiç acımaları yoktu. Herhangi bir yanlış gördüklerinde tüm acımasızlıklarıyla cezalandırır asla geri adım atmazlardı.
Kemerinden telsizi çıkarıp, "Kızı buldum, diğer dördü sizde. Güneybatı yönünde, Sharlaw şehrine doğru gittiler. Hepsini sorgulayın, bütün gördüklerini anlatsınlar. Her şeyi öğrendiğinizden emin olduktan sonra cesetlerini gölde yüzdürürsünüz." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
INITIUM
FantasyÖnümüzdeki soluklaşmış beden, özündeki tüm büyüyü kaybedip havada bir toz bulutu gibi uçuştuğunda geriye sadece prens, ben ve yere düşen zehirli ok kalmıştık. Cadının söylediği son cümleler zihnimde yankılanmıştı tekrardan. "Karina, kızgın ateşten...