= 1. BÖLÜM BAŞLANGIÇ =Gözlerimi Onur'suz açtığım bir gün daha. Zor, tek değer verdiğiniz insanın size tekmeyi basması. Belki onun için herzaman bir hiçtim ya da değersiz bir kumaştan farksız.. Ne değişti ? Hiçbirşey. Bir zamanlar herkes gibi hayallere süsluydu hayatım. Umutlarım vardı benimde küçükken, geleceğimi merak eden canlı gözlerim..Bir hiç uğruna hayatımdan vazgeçtim, değdi mi ? Mavinin her tonuna aşık olan bedenim, şimdi intikam için siyah bir ruha alışabilir mi ? Yataktan sessiz bir şekile kalktım ve paytak adımlarla banyoya ilerledim. Ne de olsa ses çıkartıp sabah sabah sinirli bi arkadaş çekecek durumda değilim. Banyoya girdiğim zaman aynadaki yansımam herzamankinden daha yabancı gelmişti. Sanki ruhum, başka bir bedenin içinde yer alıyordu. İsteksiz biçimde dağınık olan saçlarımı yan tarafıma alıp taramaya başladım. Bir kızın saçının ucu dahi kırılabiliyorken, benim ruhum paramparça olmuştu. Saçlarımı taradiktan sonra tepeden gevşek bir at kuyruğu yaparak banyodan çıktım. Odaya gidip bir süre kapıda bekledim. ' Acaba giyinmeye girsem Sümeyra uyanırmı ' diye düşündüm ama sakincasi olmazdı. Dolabimin önüne geldiğim zaman kapaklarının hafifçe aralanmasina izin verdim. Klasik kıyafetlerim olan jean ve beyaz t-sihrt alıp üstüme geçirdim. Makyaj yapmayı istemiyorum ama kuyruklu hafif kalın bir eyeliner da kötü durmaz diye düşünüp eyeliner çekmeye karar verdim. Ruj sürmeme gerek yoktu çünkü dudaklarimin tonu çok güzeldi. Hafif dolgun kıvrık olan dudaklarıma bakım yapmayı sevmiyorum. Pencereden dışarı bakarak rüzgâr olup olmadığını kontrol ettim. Hafif bir şekilde dallar sağa sola sallanıyordu. Belki uşurum diye uzerime jean ceket aldım. Ayakkabı olarakta beyaz vanslarimi giyersem güzel olur diye düşündüm. Siyah renkte olan saçlarımı bir kez daha düzelttikten sonra aynanın karşısindan ayrıldım. Sumeyranin yanına giderek alnından öptüm. Şu dünyadaki en iyi arkadaşıma iyi bakmak için nelerimi vermezdim.
Kendi yatağıma bakıp dağınık olduğunu gördüm. Hemen düzeltip asker yeşili spor ve büyük çantamı alarak aşağı kata indim. Mutfağa geçip kendime bir kahve yaptım.
Sıcak kahvemi içerken şehrin hafif hafif canlandığı fark ettim. Sabah işe gitmek için evlerinden çıkanlar, acelyele okula yetişmeye çalışan çocuklar. Hepsi normal şekilde devam ediyordu. Saatime baktığımda 06.18 olduğunu gördüm, biraz yürümek iyi gelebilir umuduyla kahvemi tezgaha bıraktım ve kapıya doğru yol aldım. Anahtarligi çantama fırlatıp kapıyı kapattım. Tempolu biçimde indigim merdivenler bana enerji vermişti. İçten içe ' bugün düne göre daha iyi olacak ' diye geçirdim. Dışarı çıktığımda yavaş adımlarla kalabalığa karıştım.
........................................................................
Yaklaşık bir saat sonra Becca Cafe'yi açmak için önünde duruyordum. Evet, 19 yaşında bir kafe sahibi olmak zor. Ama işimi seviyorum, ve gayet iyi iş yapan bir kafeyi işletiyorum. Kafeyi acali tam 7 ay 12 gün oldu. Bunu ailemden ayrıldıktan sonra yapmaya karar verdim. Kendi ayaklarımın üzerinde durmam gerektiğini gecte olsa anladım. Üvey babanız sizi istemediğini söylese ve açık açık kovsa ne yapabilirsiniz ki ? Annem denen kadın bunca aydır kızını hiç merak etmedigi için onun anne olduğunu bile düşünmüyorum. Kafede fazla eleman olmadığı için onlarla beraber bende çalışıyorum. Onlar benim elemanlarim değil, arkadaşlarım olduğu için sorun olmuyordu. 2 kişi çalışıyordu zaten. Biri Bilal diğeri ise Büşra. Abi kardeş oldukları için hiç sorun cikmiyordu. Bilal 23 yaşında Büşra ise 20 yaşındaydı. İkiside benden büyük olduğu için onların bana tavsiye vermelerinin yararlı olduğunu düşünüyorum. İkisinden mesaisi 10'da başladığı için kafeyi benim açmam ve gereken şeyleri yapmam gerekiyordu. Sahibi olmaktan ziyade çalışmak benim için daha iyi oluyordu. Kafenin kapılarını açtıktan sonra dışarıdaki sandalyeleri düzeltmeye başladım. Masaların üzerinde kalan küçük yaprak tanelerini elime topladım ve çöpe atmak için içeri girdim. Arka bölümde bir tıkırtı olduğunu farkettim. Ses çıkarmamaya özen gösterdim. Elime alacak bişey bulamadığım için yeteneklerimi kullanacaktim. Tam arka tarafa donecekken baştan assaga siyah ve deri giyinimli bir kız üstüme atıldı. 12 santim topuklu botlarıyla omzuma kadar ancak geliyordu ama yinede aldırmadan ondan hızlı davrandım ve ellerini kolunun arkasına birlestirdim. Uzun sarı saçlarımı ellerime doladim ve başını omzuma doğru çektim. Ağzından ufak bir inilti kaçar gibi oldu ama dudaklarını birbirine bastırdığı için ses çıkmasını önledi. Kimdi bu kız ? Kulağına eğilerek " Kimsin ?" diye fisildadim. Cevap vermeyince saçlarını biraz daha geriye çekerek çağırmasını sağladım.
" S-secil "
" Secil demek...Hımm güzel isim, kimin adamisin ?"
" B-ben, soyleyemem" dedi kız.
" Söylemek istemiyorsan sonuçlarına katlanirsin cici kız !" dedim ve onu bodrum katina suruklemeye başladım. Çok topuklu olan uzun çizmeleri bacaklarını kapatmaya yetmiyordu. Kicinin hemen altında biten siyah deri şortu ise daracık olduğu için hemen yirtilabilir gibi duruyordu. Çizmeleri dizinin üstüne çıkıp sortunun yaklaşık 7 santim aşağısında kalıyordu. Ne hikmetse bunu gondereni az çok tahmin eder gibiydim. Kızı bodrum katına indirdikten sonra koridorun en sonundaki odaya götürdüm. Duvara yaslayarak üstünü aramaya başladım. Üstünden iki silah ve bir jop çıktı. Jopu bir kenara attım ve silahlari belime yerleştirdim. Kızı küçük ve karanlık olan odaya tiktiktan sonra kapısını kilitledim ve koridorda ilerlemeye başladım. Bağırmasi üst kata kadar çıkmasın diye koridorun sonundaki ses geçirmez kapıyı kapattım ve bodrum katından yukarı tırmandım. Arka bölüme geldikten sonra ise bodrum katının kapısını örttüm. Saçlarımı duzelterek arka taraftan çıktığımda içeriye birinin girdiğini gördüm. Müşteri olsa gerek. Uzun boylu esmer adam -genç adam- cam kenarındaki bir masaya yerleşti ve beklemeye başladı. Tezgaha geçip üzerimde duran jean ceketi çıkarttım ve siyah onulugu boynumdan geçirerek belime bağladım. Sipariş defterini alarak adamın masasına doğru ilerlemeye başladım. Masaya geldiğimde adamın beni farketmesi için yalandan bir öksürük yaparak " Hoşgeldiniz efendim, ne alırdınız ?"
" Imm.. Bi düşüneyim.." dedikten sonra ayaklarını sallamaya başladı.
" Kusura bakmayın beyfendi ama sizin keyfinizi bekleyemem. İsterseniz size buzlu mocha ya da sade kahve verebilirim." dedikten sonra ters ters bakmaya başladım. Sabahın bu saatinde genelde kafeye pek uğrayan olmazdı. Ugrasalar bile ballı çörek almak için iki üç müşteri gelirdi. Genç adam tiz bir kahkaha attı ve
" Bilalin yakın dostuyum. Onu bekliyorum, ama...şu dediğin sade kahve bana iyi gelebilir ve yanında ballı çörek istiyorum. Meşhur olduğunu duydum."
" Yanlız, beyfendi. Bilalin mesaisi bu saate başlamıyor. İş başını 10 da yapıyor." dedikten sonra genç adamın siparişlerini deftere not etmeye başladım.
" Olsun, ben beklerim burda. Konuşmam gerek acil bir konu var o yüzden." genç adamın açıklama yapmasını ummuyordum.
" Beyfendi, bana açıklama yapmak gibi zorunlulugunuz yok. Bekleyebilirsiniz ve siparişlerinizi hemen getiriyorum."
Dedikten sonra adamın birşey demeye fırsatı olmadan tezgaha yöneldim. Kurabiyelere ve çöreklerin olduğu cam kavanozlari açtım. İçinden iki tane ballı çörek alıp kavanozun ağzını kapattım. Çörekleri sade islemeli olan bir tabağa koyduktan sonra sade kahveyi yaptım ve her ikisinden servis tepsinine koydum. Masaya geldiğim zaman ise ilk önce kahveyi sonra da çörek tabağını masaya yerleştirdim.
" Afiyet olsun beyfendi." dedikten sonra adamın gözleri ilgimi çekti. Uzun kirpileri ve koyu kahve gözleri vardı. Esmer olmasına rağmen göz rengini çok daha iyi taşıyordu. Saçları koyu kahve tonundaydi ve yüz hatlari sert duruyordu. Ona biraz uzun baktığımı fark ettim ve bakmayı kestim. Geriye çekilirken percemlerim yüzüme düşüyordu. Onları geriye Attığım zaman genç adamın beni incelediği gördüm. Yalan bir öksürükle
" Başka bir isteyiniz ?" diye sordum. Adam dediğimi duymamış olacaktı ki hala gözlerime bakiyordu. Tekrardan daha sert biçimde öksürük takliti yaptım " Ohoho, başka bir isteyiniz ?" diye sorumu tekrarladım. Adam gözlerini kirpistirarak kekeledi
" H-hay-ır." dedikten sonar bana bakmaya devam etti. Başımı yana yatırıp ' peki ' işareti yaptıktan sonra arkamı döndüm ve tezgaha ilerledim. Servis tepsisini tezgaha koyduktan sonra genç adam
" Belinde iki silah taşımak.. Uuu zor iş olsa gerek..!" diye bağırdı. İnanamıyorum silahlari unuttum. Adama dönerek
" Çok konuşma, yemeğini yiyorsan ye. Kimi bekliyorsanda sessiz bekle !" dedikten sonra silahlari mekanik şekilde belimden çıkardım. Arka taraf geçip silahlari çantama tiktim. Tezgaha geri döndüğümde adam yoktu ve nereye gittiğini merak etmiştim. Bir saniye sonra içeriye telefonla konusur biçimde geri girdi.
" Tamam ,tamam sorun değil. Evet suanda burdayım, evet evet çabuk gelmeye bak." dedikten sonra telefonu kapatti ve elinde döndürerek cebine koydu. Şimdi farkettimde içinde beyaz bir gomlek vardı ve siyah kravatı ile çok uyumluydu. Aynı şekilde siyah takım elbisesi içinde garip ve hoş görünüme sebep oluyordu. Bana kısa bir bakış attıktan sonra yerine oturdu ve ağır bir şekilde yemeğini yemeye başladı.
........................................................................
Yaklaşık bir saat kadar sonra arka taraftaki işleri ve tezgahın olduğu bölümü halletmistim. Saat 09.28 di. İsmini bilmediğim genç adam hala masasında oturuyordu. Servislerinin boş olduğunu gördüğüm zaman almaya yöneldim. Geldigimi farkedince yüzünde kocaman bir gulumse oluştu. Sağ tarafında derin bir gamzesi oluştu. Bir an için son günlerde olan sıkıntılarimi unutmustum. Bende en içten şekilde gülümsemesine karşılık verdim. Tabakları servis tepsisine koyduğum zaman içeriye Büşra ve Bilal girdi. Büsra herzamanki gibi yine cıvıl cıvıl bi elbise giymişti. Bilal ise hardal sarısı pantolon ve buz mavisi bir gomlek giymişti. İkiside benim için ayrı bir yere sahipti. Büsra hemen genç adamın kollarına kostu
" Mazhar abii ! Ayh çok özledim senii " diyerek boynuna sarıldı. Demek genç adamın ismi Mazhar... Bilali basımla selamladım ve tezgaha doğru yürüdüm. Nede olsa daha mesaileri baslamamisti. Genç adamla konuşmak için zamanları vardı. 20 dakika kadar sonra Büşra'nın adımı seslendiğini duydum
" Hazal ! Gelsene buraya !" acaba bişey mi oldu diye yanlarına gittim.
" Efendim Büsra, bişey mi istediniz ?" diyerek sordum. Suan onlar müşteri niyetine geliyorlardı ve istedikleri bişey olup olmadığını sormam gerekliydi.
" Hayır bitanem, bişey yok da Mazhar -genç adamı işaret etti- bu kafenin sahibinin kim olduğunu sordu. Bende sahibini çağırdım." dedi. Durduk yere niye sorar ki ??
Genç adama sorar biçimde baktım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAYAN SERT
General FictionKayıp umutlar,kayıp insanlar ve kayıp hayallerin şehri.. Buraya ayak uydurmak sizlere göre değil, peki ya ben ? Başarabilmiş sınırlı sayıdaki insanların arasında olmaktan mutlu muyum ? Hergün gökyüzü mavisini görmeyi dileyen ben...Şimdi bu Kayıp Şe...