1 . 6

942 113 22
                                    


𓆤 —

iki gün öncesinden kalan baş ağrım hâlâ devam etmekteydi, şimdiye kadar daha önce almadığım kadar alkol almıştım ve sabaha çıkmak bile benim için zordu. sabah kahvesi için riki ve jungwon ile kantine inmiştik, kollarımı başımın üstüne çıkartarak güzelce vücudumu gerdim. tam anlamıyla ayılamadığım için birkaç derstir odaklanma problemi yaşıyordum, bu yüzden sıcak bir kahve bana en iyi gelecek şeydi. kantine girmemizle kulaklarımızı dolduran bir sesin yükselmesi bir olmuştu. tanıdık gelen tonu ile sesin sahibine döndük. sunoo, jay, sunghoon ve heeseung. bir masada oturuyorlardı, sunoo kendi başına sık takılan biriydi bu yüzden etrafında birilerini görmek, bu kişilerin de heeseung ve arkadaşları olduğunu bilmek, biraz garip gelmişti. yanlarına oturmamız için bize seslenmişlerdi, jungwon kahveleri almak için bir süreliğine yanımızdan ayrılmıştı. biz de dörtlünün oturduğu masaya doğru ilerlemeye başladık. riki, benden önce varmış ve sunoo'nun yanında oturan jay'i kaldırmaya çalışmıştı. onlar didişirken ben de boş bulduğum bir yere oturmuştum, tam olarak heeseung'ın karşısı olması beni rahatsız etse de sorun etmedim.

jungwon da bir süre sonra geldikten sonra sunoo konuşmaya devam etti. "biz de bir buluşma ayarlamıştık, siz de gelseniz çok iyi olur aslında." düşününce eğlenceli olabilirdi ama heeseung ile aynı ortama girmeyi istemiyordum. onu her gördüğümde kendimi boşlukta hissediyordum ve günümün geri kalanı kötü geçiyordu, bundan onu sorumlu tutamazdım. duygularımı dizginleyememek benim hatamdı, o yüzden yönetilen teklifi geri çevirecektim. "ben gelemem, riki ve jungwon'a iyi bakın." dediklerimin üzerine güldükten sonra kahvemden birkaç yudum aldım, ortamdaki sessizliği bozan heeseung olmuştu. "benim yüzümden mi gelmiyorsun?" kuruyan dudaklarımı dilimle nemlendirip sertçe yutkundum. gözleri dışında her yere bakarken konuştum. "hayır, ne saçmalıyorsun." stres olduğumu, onun karşısında süt dökmüş kediye dönecek kadar paniğe girdiğimi en az bu kadar belli edebilirdim. "senin yerine ben gelmem, rahatına bak." bendeki yerini bu kadar büyüttüğü için sinirlerim bozulmuştu. sesimin titremesini göz ardı ederek haykırdım, etrafta çok kişi olmadığı için şanslıydım. dikkat çekmek istemezdim. "seni görmüyorum bile. umrumda değilsin, gözünde kendini bu kadar büyütme." yağ gibi üste çıkmasa olmuyordu, hiç susmayan o çenesini keşke kırabilsem.

"dudaklarıma yapışırken öyle demiyordun ama." dedikleri ile gözlerim far görmüş tavşan gibi açıldı, kulaklarımın yanlış duyduğunu düşündüm. sadece ben şaşırmış sayılmazdım, jungwon dışında herkes tepki göstermişti. konuşmama izin vermeden masadan ilk kalkan o olmuştu, arkasından sunghoon da onu takip etmişti. son olan konuşmalardan sonra sessizliği ilk bozan jay ardından jungwon olmuştu. "heeseung anlattı, öpüşmüşsünüz." jungwon, jay'in söylediklerini daha iyi toparlayacak biçimde bir açıklama yaptı. "partide kendinden geçmişsin sanırım ve pat diye yapışmışsın çocuğun dudaklarına. ben de gördüm, heeseung uydurmuyor." geçirdiğim şoku atlatmam belki birkaç gün, bilemediniz bir hafta sürecekti ve o süre boyunca heeseung'ın yüzüne bakamayacaktım.

𓆤 —

bunu yazmak benim icin cok zordu bu kadar oldu kusura bakmayin yazasim olmayinca hic yazamiyorum

broken record. | heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin