"In a foreign place, the saving grace was the feeling. That it was her heart that he was stealin'.""Yabancı bir yerde durumu kurtaran hislerdi. Çaldığı şey bir kalpti."
🎵Only Ones Who Know - Arctic Monkeys
~ Heeseung
Sabah 5'te alarm sesini duymayı bekleyerek tavana bakıyorum. Ama çalmayacak, biliyorum, yine de bekliyorum.
Basketbolcuyum. Okula yakın olması için yakınlarda tek başıma küçük bir ev tuttum. İlk taşındığımda çok zorlandım. Çünkü ailemin yüzümden gülücükleri eksik etmeyen sevgi ve anı dolu evinden sonra böylesine sessiz bir yerde kalmaya başlamıştım. Sonra alıştım, alışmalıydım. Amacın için kaybedilecek zaman yoktur.
Kalkıp hızlı bir duş almam, spor kıyafetlerimi giyip koşarak basketbol salonuna gitmem gerekir, yani, gerekirdi. Oynamaya ara vermeye karar vermeseydim.
İlk sabah tüm eski yorgunlukları atabilmek uğruna akşama kadar uyumayı planladım. Hep bunun hayalini kurardım, hiçbir şey düşünmeden sorunsuzca uyumak. Gerçekten çok özlemiştim. Sonuçta kim benden daha çok hak ederdi ki upuzun bir dinlenişi. Ama uyuyamadım. Kalkmam gereken saatte kalktım yine, ya da kendimi kalkmam gerektiğine inandırdığım saatte.
Başta alışkanlık olduğu için böyle olduğunu düşündüm. Ama 6 aydır değişmedi, hala 5'ten önce uyanıp saat dolana kadar haraketsizce yatıp boşluğa bakıyorum. Sanki tam vakit gelmeden hiçbir şey yapmamalıymışım gibi. Sonra beynimin benimle konuşmaya başlamasına izin veriyorum. Susmasını sağlayabilecekmişim gibi.
Neredeyse hiç evden çıkmadım. İhtiyacım olan şeyleri almak, nefesim kesiliyormuş gibi hissettiğimde kısa süreli bir yürüyüşe çıkmak ve arada annemin çiçekçisinde çalışmak dışında.
Oraya gittiğimde her şey yolundaymış ve iyiymişim gibi gülümserim hep. Benim yüzümden kendilerini kötü hissetmesinler diye, bıraktıkları gibi kendimi kolladığımı düşünsünler diye. Ara verince "Ailene neden dönmedin onları özlüyorsan?" diye soracak olursanız işte bu sebepten. Her zaman mutluymuşum gibi rol yapmaya enerjim yok.
Bir süre sonra kendimi zorlayıp bulduğum ilk şeyleri yiyiyorum. Ve yatağa geri girip kendimle olan savaşıma devam ediyorum. Sonra hava kararıyor ve bu yine, yine ve yine devam ediyor.
Güneş batarken oluşan kızıllıkta hırkamı giyip dışarı çıkıyorum. Gitmeyi düşündüğüm bir yer olmadan öylesine dolanıyorum. Güzergah her seferinde farklı ama sonu hep aynı yere varıyor. Evden önceki son durağım, sahilin yanındaki parkın içinde yer alan basketbol sahası.
Buraya gelmek istemiyorum, buraya dair hiçbir şeyle karşılaşmak istemiyorum aslında. Ama ayaklarım iznim olmadan beni buraya sürükleyip duruyor. İnsanların onları inciten ve bu yüzden nefret ettikleri sevgililerine sarılınca acılarını dindirebilmeleri gibi.