2.Bölüm: "Can evimden vurdun"

167 17 1
                                    

Bölüm İki:
"Can evimden vurdun"








Kendi evimde tanımadığım insanlarının çocuklarına bakıp para kazanmaya çalışma fikri, hayatım boyunca bulduğum en kötü fikirler listesine ilk beşten girerek, playlistime Katy Perry şarkıları ekleme eylemimin önüne geçiyordu. Maddi sıkıntım dahi olmadığı halde sırf evde sıkılıyorum diye birkaç çocuğa bakmaya karar vermiştim ama bunlara çocuk demek pek de mümkün değildi bana göre. Benim jenerasyonumun anlamayacağı oyunlardan oynuyorlardı, en azından bana söyledikleri buydu. Bu söylemleri kendimi yaşlı hissetmeme neden oluyordu ve tanrı aşkına kolum kadar boyları ile 'jenerasyon' kelimesini nereden biliyor olabilirlerdi? Ben onların yaşındayken 'anne' desem, eve aniden bir kargaşa hakim olmaya başlardı. Ben mi fazla aptaldım yoksa onlar mı fazla zekiydi?

Gerçi bunlar insan olmadığından sorun değildi. Zekiydim ben. İşsiz bir zeki hem de. Aile parası yemek en büyük zekilik belirtisidir bana göre, Saçları kalçasına doğru uzanan kahverengi saçlı kız kanepenin tepesine çıkmış işaret parmağı ile halıyı gösterdi. Fazlasıyla heyecanlı duruyordu. Karşısındaki çocuğa "Lavlara dikkat et!" diye bağırdığı gibi çocuk ani bir karar ile zıplamadan olduğu yerde dururken "Ölüyordum az kalsın!" diye çığırdı. Güldüm. Olmayan alevler tarafından öldürüleceğim yaşa geri dönmek istedim içten içe. Durduğum yerden hiçbir şey yapmadan onları izliyordum ve varlığımı unutmuş olmaları çok muhtemeldi, zaten geldiklerinden beri konuştuğumuz kelimeler "Çişim geldi." Ya da "Acıktım" cümleleri ile kısıtlıydı. Bana oyun oynamak ister miyim diye bile sormamışlardı. Üzülmüştüm açıkçası neden dede muamelesi görüyordum ki ben?

Diğer kızlardan biri birden halının üzerine düştüğünde olduğu yerde "Yanıyorum! Yardım edin!" diye bağırmaya başlamıştı ki diğer çocukların hepsi hareket etmeyi kesip sağ ellerini kalplerine koydular. Oturduğum sandalyede sakinleşmek için içtiğim bitki çayımla onları izlerken kaşlarımı çatıp yaptıkları eyleme akıl sır erdirmeye çalıştım ama altyazı olmadan Fransız filmi izlemekten farksızdı. Bir süre sonra en büyük olanları "Laura'nın ruhu huzuru bulsun!" diye bağırdı. Oynadıkları oyuna kendilerini bayağı kaptırmışlardı ama bilgisayar ile uğraşmak istemedikleri için Seulgi'nin kıymetli minderlerinin üzerinde zıplayıp sözde lavlardan kaçmalarını görmezden gelebilirdim fakat başımı ağrıtmışlardı.

Dayım bunları görse çocukken yaramaz bir aptal olduğum hakkında söylediği tüm o sözleri geri alır, onu affetmem için ayaklarıma yapışırdı. Az önce lavlardan dolayı yanan kız, ayaklanıp yanıma geldiği sırada "Oyundan çıktın mı?" diye sordum. Benim için bile sadece oturmak fazla sıkıcıydı, bu yüzden oyundan çıkan kız için içten içe üzüldüm. Kitap okuyamıyordum, bilgisayarımla uğraşamıyordum ve televizyon odasını ufaklıklar işgal ettiğinden televizyon da izleyemiyordum. Bu yüzden beş yaşındaki bir çocukla sohbet etmekte herhangi bir sorun görmemiştim ama o "Benimle konuşmak için çok yaşlı değil misin?" diye sordu.

Yüzümü buruşturup kollarımı önümde birleştirdim. "Annen sana senden büyüklere karşı saygılı olman gerektiğini öğretmedi mi?" diye sordum. Arkadaşlarını izleyen gözlerini kısa bir süre bana çevirip buruşan gömleğime baktı. "Anne dediğim kimse yok." Diye mırıldandı hemen sonra. Üzerine bir şey söylemeden öylece oturup sıkılmaya devam ettim.

Annemleri evden zorla çıkarıp tek başına çocuk bakmak tarih kitabı okumaktan çok daha sıkıcıydı. Namjoon'u arayıp gelmesini isteyebilirdim, sevgilisi ile çocuk bakarken oldukça eğlenceli zaman geçiriyor gibi görünüyorlardı instagrama yükledikleri videolarda. Tabi Barcelona'da olmasaydı. Çağırıp acımı hafifletecek kimsem yoktu resmen.

𝑨𝒅𝒐𝒓𝒆 𝒀𝒐𝒖Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin