2. BÖLÜM

27 3 7
                                    

SAKLI GEZEGEN SOLARİS

İnsanlar her zaman nankör varlıklar derdi büyükannem bana küçükken, o zaman nankör kelimesinin ne anlama geldiğini bilmediğim için pek anlamamıştım ama şimdi daha iyi anlıyordum.

Biz insanlar bize yapılan iyilikleri, bize verilen değerleri, kıymetleri görmeyen yada göz ardı edenlerdik.
En saf, en temiz en iyi kalpli insanlar bile nankörlük yapabilirdi bu hayatta.

Bazılarımız ise tanrının bize verdiği hayatları göz ardı ederdi, tanrıyı hiçe sayarlardı, yarattığı güzelliği görmezlerdi, görmek istemezlerdi.
Bazılarımız tanrının adaletinden şaşardı, tanrıyı hiçe sayardı, hep isyan ederdi, kendine bahşedilen hayatları istemezlerdi, hep daha iyisini isterlerdi ama daha iyisi olmak için çabalamazlardı.

İşte bu yüzden tanrı biz insanoğllarını cezalandırdı, sonucunda ise tanrı hep suçlu oldu.

Tanrı bizleri ölümlü yaptı, işlediğimiz günahların cezası diğer tarafta verilicekti yada biz insanlar bunun böyle olucağına kanaat getirdik belki de ama insanlar bununda haksızlık olduğunu düşündü, tekrar ve tekrar tanrıya baş kaldırdılar yine tanrıyı hiçe saydılar, ama tanrı çoktan oyunun kurallarını sunmuştu ve insanoğlları artık tanrının kurduğu oyunu oynamak zorundaydı.





Ölümle yaşam arasındaki o ince çizgideydim, bedenim bir su dalgasıymışta sahildeki kumsala çarpmış gibi, sırtımda çok büyük bir sızı vardı ama ben zaten ölmüştüm hissedemezdim acıyı öyle değil mi.

Peki neden vücudum alev alev yanıyordu, gözlerimi açmaya zorladım kendimi ama yapamıyordum zaten ölü bir insan gözlerini nasıl açabilsin ki.

Ama kendimi ölmüş gibi hissetmiyordum, aksine daha canlıydım daha dinçtim, ölümden sonraki hayat böylemiydi,

Karanlık, simsiyah.

Bedenim bir sağa bir sola savrulurken gözlerimi tekrar açmayı denedim, ama yine beceremedim. Bilincim tekrar kapanmaya başladığında artık ne ölüme ne de yaşama direnebildim, tek bildiğim ölümle yaşam arasındaki araftan ya yaşayarak yada ölerek çıkacağımdı ve ben her zamanki gibi yine ikinci tercihin olmasını umuyordum.

                                ♠️

Yanıyordum hemde alev alev, vücudumun heryeri sanki cehennem kazanına girmiş gibi yanıyordu, özellikle sırtım, sırtım çok acıyordu. Bazı sesler duyuyordum, bir adamın sesi,
Birşeyler söylüyordu, bilmediğim bir dildi anlamıyordum.

Gözlerimi yavaşça araladığımda kendime gelmeye çalışıyordum ama sırtımın acısı o kadar felaketti ki inleyerek gözlerimi tekrar kapattım.

" sakin ol evladım birazdan bütün acıların son bulucak " gözlerim faltaşı gibi açıldığında sesin kime ait olduğunu öğrenmek için kafamı sağ tarafa çevirdim.

Baya yaşlı denilicek bir adam vardı karşımda, en az 70 en fazla 95 yaşında biriydi, uzun ve ak saçları omuzlarının altına dökülüyordu, elinde tuttuğu eski bir kitabı bırakıp oturduğu yerden bişeyler fısıldamaya devam etti.

Bu adam nece konuşuyordu ya hiçbir ülkenin konuştuğu dile benzemiyordu söyledikleri, daha farklıydı, değişik de bir lehçesi vardı.

Zorlukla kafamı kaldırıp yüzüne bakmaya devam ederken " kimsin sen " diye sordum.
" çok yakından tanıdığın biriyim " dedi soğuk bir ses tonuyla.
"sen tanıdığım hiçkimseye benzemiyorsun ama"

Cidden kimdi bu yaşlı bunak herif.

" sana her şeyi anlatacağım evladım ama ilk önce sakin olmalı ve biraz dinlenmelisin."
" nerdeyim ben, neresi burası " sorduğum soruya eş zamanlı olarak vücudumun üst kısmını yattığım yerden kaldırıp doğruldum, ve adını bilmediğim yaşlı herifin yüzüne bakmaya başladım.
Sırtımı duvara yaslayamıyordum, dayanılmaz bir acı vardı ve ben sanki defalarca kez yüksekten denize çakılıyormuş gibi hissediyordum.

SOLARİSİN BEKÇİSİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin