yanında ki bedenin tüm ağırlığı vardı üstünde. tek hissettiği ağır düşünceler. sağına baktı, biraz da soluna. kimler geliyor, kimler gidiyor. kimler nelerini feda ediyor. tek her gözün içine baktı. bir olumlu cümle aradı. ölmeyi bile düşünmüştü. bu parlak dünyanın en parlak insanlarıyla beraber yok olsaydı şimdi, ne olurdu? belki de yaşamın en acı ölümünü görmüş ve yaşamış olurdu. adımlarının kendinden bağımsız atılması, durması ve tekrar hareket etmesi. umulmadık şeylerle zihninin çiçekli yerlerine sahip düşüncelerini yormasına hakkı var mıydı? tüm insanlar onun yanından geçerken bile her şeyden habersiz sahte sinir, öfke. sahte hüzün, mutluluk taşıyarak geçiyordu. durdu. yapamazdı. buna katlanmak, nefes almak bile bu kadar zorken bir de bu sesleri duyamazdı. adımlarının onu nereye götüreceğini bilmeden izledi kendini. diğer insanlardan farkı neydi? onca yük taşırken tek bir şeyi beynine sığdıramamasının sebebi çok mu özeldi? çok mu farklıydı? tanrı ne yapmayı düşünüyordu? tanrı var mıydı? var olacak mıydı? en cevapsız sorularına cevap arıyordu. nihayet durdu. bir cevap aradığı sorusuna öncelik tanıdı. önce duyguları intihar etti. sonra.. sonrası yok. en karanlık düşüncelerini hatırladı. ayağını uzattı ve elini kalbine koydu. atmıyor ve zaman her şeyi alıp gitmişti. bir ses duydu. birine ait bir istek. kalbinin derinlerinde. ona sesleniyorlardı. ölmeyi dileyen insanlardan daha farklı biri ve daha farklı bir dilek. indi. düşünmedi, hissetmedi, o sese odaklandı.
'yaşamak istiyorum'
tanrı hâlâ bir sır mıydı?