bu tek bölümlük seongjoong kitabını o'na armağan ediyorum. bu kitabı görse kendisi hakkında olduğunu anlar ve belki de şu an arkadaşlarıyla oturduğu masada benimle dalga geçerdi. belki de bir zamanlar aramızdaki özel sandığım bağımızı düşünür, neler yaşattım ben diye kısacık bile olsa üzülür, sonra hayatına kaldığı yerden devam ederdi. ben de ettim, devam ettim hayatıma. sadece o'nun yaptığı kadar kolay olmadı benimki. ama olsun.. bana bu duyguları yaşattığı için de teşekkür ederim. o olmasa şu an parmaklarım bu klavyenin üzerinde yaşadıklarımı anlatmak için can çekişiyor olmazdı değil mi? hem o anlamasın diye en sevdiğim şipe uyarladım zaten, anlamaz değil mi? umarım anlamaz çünkü ondan sadece tek bir isteğim var, son bir istek, bu yazdıklarımı hiç görme olur mu? şimdi nasılsak, öyle kalalım birbirimize, hiç tanışmamışız, hiçbir yaşanmışlık olmamış gibi. birer yabancı gibi. birdaha da hiç karşılaşmayalım lütfen. tekrardan teşekkürler, her şey için. m.____
tarih 9 eylül 2019. günlerden pazartesi. saat sabahın sekizi.
yeni bir okul senesine daha başladık o gün. seonghwa'yla da o sene tanıştık biz zaten. dokuzuncu sınıflarda çok kalan oldu diye dağıtmışlardı birkaç sınıfı, içlerinden biri de bizimkiydi işte. tabi ben de yeni sınıfımda tüm arkadaşlarımdan uzaktım. sonra bir hafta geçti ve ben bir şekilde kaydımı yan sınıfımdaki arkadaşımın, yoongi'nin yanına aldırabildim. ilk geldiğimde sınıf dersin ortasındayken pat diye dalmıştım içeri. doğal olarak ilk haftadan ve yeni geldiğimden yakın olamadık kimseyle. ama sonradan yan sıramızdaki en arka dörtlüyle yakınlaştık. geçen seneden beri birbirlerinin en yakını olan dört erkek. jongho, yeosang, mingi ve seonghwa. dersleri sürekli şakalar yaparak kaynatırlardı ama tüm hocalarla da araları en iyi olan bu dörtlüydü. zamanla bizimle de yakın oldular. hatta bir süre sonra sınıfta en yakınımız onlar oldu. dördü de iyi çocuklardı. okulda popülariteleri de vardı tabii, olmaz olur mu? en çok da seonghwa tanınıyordu. benim de en yakından ilgilendiğim oydu zaten.
onlarla gayet iyi anlaşıyorduk, gerçekten. okul dışında takılmaya da başlamıştık ve her şey gayet güzel gidiyordu. birlikte boş derslerde uzun uzun sohbet eder, konuşup dururduk. seonghwa da genelde rahat biriydi. hayata siktiri çekmiş gibi görünürdü hep. tüm derslerde uyurdu istisnasız. uyumadığı zamanları bulmak çok nadirdi cidden. gerçi o sene ben de ingilizce hariç tüm derslerde uyuyordum resmen, sınıfı da zar zor geçtim hatta. neyse. seonghwa'dan bahsediyorduk. benden uzundu -kısa olduğum için çoğu kişi benden uzundu zaten- boyu ve güzel bir yüzü vardı. şekilli bir burnu, kiraz gibi dudakları vardı. hele gözleri, size baktığında ateşiyle kavuruyordu sanki. sarı saçları gözünün hemen üstünde bitiyordu. altın gibi parlıyordu saçları, ona çok yakıştırıyorum sarıyı. sarışın derdim bu yüzden. sarışınım. maskülen biriydi biraz. yani tavırları, üslubu ve davranışlarından anlarsınız ya, öyleydi işte. çok agresifti bir kere. durduk yere sinirlenir ve kavga çıkartmadan durmazdı, hocalara bile çoğu kez baş kaldırmıştı. bizzat şahit oldum. sinirli biriydi ama çabuk sönen bir siniri vardı. bir anda parlar ve hatalı olduğunu anladığında kabul etmez ama suspus oluverirdi hemen. şimdi yazarken fark ediyorum da ne çok ayrıntısını biliyormuşum meğer, ne kadar ince izlemişim onu. buraya yazmadığım başka neler neler var.. belki o bile bu kadar tanımıyordur kendisini.. şimdi farkettim ama bundan sonra hep aklımda.
günler, haftalar, aylar geçti. zaman geçtikçe yakınlaştık onunla. bana sürekli sevgililerini anlatırdı. gecenin bir yarısı, ormanın belki de en karanlık yerinde, öpüştüğü, yiyiştiği ve elleştiği sevgililerini. çoğu sevgilisi bile değildi hatta. biri vardı ama onun için, o kişiyi sürekli anlatırdı, durmadan. genelde bir kişide pek takılı kalan biri değildi. anlattıklarımdan biraz anlamışsınızdır zaten ama onu birden fazla anlattı. anlattı da anlattı. o anlattı, ben dinledim. tabi benim de o zamanlar flörtüm falan var ama hepsi boş. bir kere kendi sınıfımdaki arkamda oturan kızdan hoşlanıyordum ben, yani öyle sanmışım. ben o kızı anlatmadım mesela ona. sadece yoongi bilirdi. açılmayı da hiç düşünmemiştim zaten, yavşağın tekiydi. o anlattıkça ben de kıytırık birkaç bir şey anlatırdım işte, flörtlerimi falan. en çok da onu dinlerdim ama. dinledim hep.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i knew it from the start, that nothing would be the same when we met.
Contobeni öptü. beni öylesine öptü ki öpücüklerinden bana aşık olduğunu sandım. öyle güzel öptü ki beni, bir daha hiçkimseyi böyle öpmez sandım. yanıldım. pişman oldum. en çokta onu öptüğüm için pişman oldum ben.