17

359 33 54
                                    

Adrien

Dün gece saat 12'yi geçiyordu eve geldim. Uzun zamandır bu kadar rahat ve özgür hissetmemiştim. Diğer yandan Chloé ile barışmak iyi hissettirdi bana. Yatağımda uzanırken ellerimi başımın altına destek yapmıştım. Gülümseyerek boşluğu izlerken odamın kapısını tıklatarak içeri Nathalie girdi. "Adrien, uyandın mı?" diye sordu. "Daha yataktan çıkmadım, Nathalie."

"O zaman kalk artık, baban aşağıda kahvaltı için seni bekliyor." Dur biraz. NE?! Babamla en son ne zaman yemek yediğimi bile anımsamıyordum. Gülümseyerek yataktan fırladım bir çocuk edasıyla. Nathalie de odadan çıkmıştı. Hemen yastığa baktım. Plagg yoktu. Muhtemelen Nathalie gelince gizlenmişti. Yüksek sesle adını seslendim ama ses yoktu.

Panikle odayı aramaya başladım. Her yere bakıyordum. En sonunda mırıltıya benzer bir ses duymamla duraksadım. İyice kulak verip dinlediğimde dolaptan geldiğini fark ettim. Dolabın kapağını açar açmaz boş peynir tabağının içinde Plagg'i görmemle kahkahayı bastım. Plagg sesime uyanmış olacak ki bir patisiyle yeşil gözlerini ovuşturuyordu. "Her yerde seni arıyorum ve burada bulmayı beklemiyordum."

"Gece midem kazındı."

"Neyse, Plagg. Hemen aşağı gitmeliyiz, babam benimle kahvaltı yapacak!"

"Odun baban mı?" dedi tek kaşını kaldırırken.

Hemen üzerimi değiştirmek için banyoya girdim. Plagg de bu sürede kendisine ziyafet çekecekti. Üzerimi giyindikten sonra sarı saçlarımı ellerimle düzelterek dağıttım. Koşar adım aşağı inip yemek salonuna giriş yaptım. Babama "Günaydın." deyip yerime geçtim. Onu annemi kaybedişimizden beridir gülerken, benimle ilgilenirken, konuşurken görmemiştim. Muhteşem bir kahvaltının ardından masadan kalkmadan önce bana kulaklarıma inanamayacağım bir şey dedi: "Adrien, anneni geri getirmek uğruna bana yardım eder miydin?"

Olduğum yerde donakalmıştım. Dudaklarımdan "Ne?" nidası fırlarken şaşkınlığımı gizleyememiştim. "Gel benimle." diyerek masadan kalktı. Birdenbire çok garip davranmaya başlamıştı. Sandalyeden kalkıp peşinden gitmeye başladım. Ofisine geldiğimizde annemin tablosunun önünde durdu. "Yaklaş Adrien." Yanına ilerlediğimde annemin tablosunda ellerimi gezdirdim. "Baba, ne oluyor?"

"Adrien, bunu sana daha önce söylemek istedim ama lafı dolandırarak bunu değiştirdin. Artık büyüdün ve ben zayıflıyorum." Ellerini annemin tablosunda birtakım tuşlara değdirdi. Yerde açılan kapakla aşağı gitmemiz bir oldu. Neler olduğunu sorgularken asansör zemine değdi. Babamın inmesiyle peşinden adımladım. "Burası neresi?"

Uzun köprünün etrafında aşağıda sular vardı. Metal uzun köprüden geçerken tüylerim ürpermişti. Köprünün sonunda yeşilliklerle kaplı geniş bir halka bulunuyordu. Ve en ortada beyaz, uzun, egzantrik bir kutu. Tabuta benziyordu. "Adrien, bunu sana nasıl söylerim bilmiyorum ama sana ihtiyacım var." Tam karşımda durdu. "Bana bunu neden yaptığımı soracaksın ve içten içe fazlasıyla kızabileceğini tahmin ediyorum. Bunu yeniden aile olabilmek için, senin için, bizim için yapıyorum."

"Ne demeye çalışıyorsun?"

"Ben Hawk Moth'um."

Gözlerim aldığım şok darbesiyle kendime gelemedim. Beyaz tabuta benzer kutuya elini uzattı. Kutunun kapaklarının açılmasıyla gözlerim buğulanıp dolmaya başladı. Yeşil gözlerimden damlalar akarken onu gördüm, annemi. "Annenle yıllar önce Tavus Kuşu ve Kelebek Mucizelerini bulduk. Sıradan broşlar olduklarını düşünüp taktık. Daha sonra bunların sıradan mücevherler olmadıklarını fark ettiğimizde güçlerini keşfetmek için kullandık ama ne yazık ki Emilie bunu çok pahalı ödedi. Tavus Kuşu Mucizesi kırıktı. Ve kırık bir Mucizeyi kullanan kullanıcı bedelini çok ağır ödeyebilir. Annen canıyla ödedi. Önce hastalandı. Daha sonra ise  bu hastalıkla yıllarca sen büyüyene kadar savaşabildi. Ölmeden önce de ruhunu sana üfledi."

Gözlerimden hunharca akarken damlalar ellerim titremeye başlamıştı. "R-Ruhunu üfledi, derken?"

"Anne uzun bir evlilik dönemi geçirdik. Yüzlerce defa bir çocuğumuzun olması için çabaladık ama olmadı, Tanrı bunu nasip etmedi. Ve biz de bir karar aldık. Bir insanı en yakınından olabilecek şekilde bir his canavarı yaratma, olacak bu çocuğu sahiplenme kararı aldık. Sen; büyüyebilen, yemek yiyebilen, bir şeyler hissedebilen, gerçek bir his canavarısın. İnsanı en yakın olabilecek şekilde en iyi şekilde yarattı annen ama bu senin cansız olduğun anlamına gelmiyor. Annenin kalbi," beni işaret etti. "Senin içinde atıyor."

Tüm gücüm yerle bir olmuştu. Kendimle öğrendiğim gerçekler kalbime ağır gelmişti. "Seninle beraber Felix de yaratıldı. İkinizin tüyü var. Bir his canavarı tüyünün içinde olduğu nesneden kontrol edilebilir. Annenle benim alyanslarımın içinde bu tüyler. Bu senin için çok ağır bir şey ama bana yardım edecek misin Adrien?"

Ellerimle kızaran gözlerimi sildim. "Benden ne istediğini anlamıyorum." Babam, parmağındaki yüzüğü çıkardı. "Bunu al ve düşün. Uğur Böceği ve Kara Kedi Mucizeleri beraber kullanıldıkları zaman bir dilek hakkı verir, senden onları yenmem için yardım istiyorum."

Bu kalk, partnerine ihanet et ve düşmanın kazanmasını sağla demekti. Titreyen elimle yüzüğü aldım. "Bana biraz zaman verir misin?"

Başını sağladığında geldiğimiz asansörle yukarı çıkıp evden ayrıldım.


Ve çok güzel şeyler oldu. Kedi çantadan çıktı. Nasıl buldunuz bölümü? Düşünceleriniz neler?

Benim 2 aydır yazmak istediğim bölümdü. Umarım içinize sinmiştir.

Oylarınızı bekliyorum.

Yetiştirirsem cuma günü bölüm atarım herhalde. Şimdilik benden bu kadar.

Sonra görüşürüz <333

-deniz,2022
[10.08.22]

𝙈𝙮 𝘽𝙧𝙤𝙠𝙚𝙣 𝙃𝙚𝙖𝙧𝙩  | 𝓜𝓲𝓻𝓪𝓬𝓾𝓵𝓸𝓾𝓼  (5. Sezon)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin