07

361 42 16
                                    

"hey dostum, buradayız!" jenoyla birlikte yürürken kulağıma ilişen tanıdık sese bakıp gülümseyerek el salladım. johnny ve diğer ekip bize bakıyordu. jeno'ya doğru döndüğümde o çoktan ağacın dibinde oturan jaemin'in yanına gitmişti. kafamı iki yana sallayarak bizimkilerin yanına ilerledim. yuta ortalıklarda gözükmüyordu.

"selam!" heyecanla selam verirken jaehyun oturduğu yerden kalkıp kolunu omuzuma attığında bir onun koluna bir de yüzüne bakıp ne oldu anlamında kaş göz yaparken boğazını temizledi.

"gel aslanım bir şey konuşacağım seninle." içimde oluşan bir takım gerginliğe karşı yutkunarak onu onayladım ve okulun arkasına doğru yürüyorduk. ne olduğunu anlamamıştım ama çok gergindim.

"ne oluyor lan, kötü bir şey mi var?" arka tarafa geldiğimizde jaehyun kolunu omzumdan çekti. "iki gün sonra yuta'nın doğum günü ve bir parti düzenlemeliyiz ikimiz." parmaklarımla oynamaya başlarken merakla sordum. "neden ikimiz? yani sen ve john değil mesela?" jaehyun elini cebine atıp arkasına döndüğünde gözlerimi devirdim. ne yani bu gizemli çocuk havaları bir şey olduysa söyleyin sinir etmeyin adamı. "akşam 6 gibi bize gel ben sana konum atarım görüşürüz." jaehyun benden uzaklaşıp giderken hala bir şey anlamamıştım, garipti.

diğerlerinin yanına döndüğümde yuta gelmiş elindeki kahvesini yudumluyordu. "ne dedi sana şeytan" ten atıldığında sırıttım. "bu bizim aramızda bir sır ama eğer öğrenmek istiyorsan akşam ev boş bu konuyu odamda tartışabiliriz." ten kıkırdayarak omzuma hafifçe yumruk attığında bende güldüm.

"neyse, ben gidiyorum." john ayaklanırken ten'de ayaklandı. "beni de bekle seni salak" ikili atışıp giderken yutayla ikimiz yalnız kaldığımızda yutkundum. onunla konuşup sohbet etmek istiyordum fakat boğazımda bir düğüm var gibiydi. o da ayaklanıp gidecekken en sonunda ses çıkarmayı başabilmiştim. "hey, nereye?!" elindeki karton bardağı çöpe atarken bana baktığında gözlerimi kaçırmıştım. bugün ayrı bir çekici gelmeye başlamıştı gözüme. sanki dünkü yuta ve bugünkü yuta farklıydı. "sınıfa gideceğim." uzun saçlarını arkaya atarken kalp hızım şiddetlenip dans ediyordu sanki.

"insan beni de bekler ayıp be." zarzor konuşmuştum. bir kaç adımla dibime geldiğinde vücudumuz arasında iki-üç santimden az bir mesafe vardı. yutkunmaktan boğazlarım acımıştı artık. nefeslerim hızlanırken gözlerimi kaçırdım. "hadi gel ağlama bırakayım seni sınıfına." doğru yutala aynı sınıfta değildik o benden bir yaş falan büyüktü. kafamı sallayıp onu onayladığımda önümden çekilmiş, yanıma geçmişti. derin bir nefes verdim kesin kızarmıştım buna eminim.

"bugün sende bir şey var?" yürürken aniden durup beni kendine çevirerek alnıma elini koyduğunda şaşkın şaşkın bakıyordum sadece. "i-iyiyim ben" kekelemek gibi aptallığı yapan beyin nöronlarımı sikeyim ben. "yani iyiyim önemli bir durum yok." elini alnımdan ittirirken o sadece sırıtmıştı. yürümeye başladığımızdan kısa bir süre sonra benim sınıfımın önüne geldiğimizde durduk. "iyi dersler bücür." eliyle saçımı okşarkrn gözlerimi kapatmamak için kendimi zor tutuyor gibiydim. "sanada iyi dersler." gözlerimi kırpıştırarak ona baktığımda elini saçımdan çekerek bana el sallayarak yanımdan uzaklaştı.

küçük bir hoşlantı aşka mı dönüyordu?

-
aerrkadaslarrrr

tekvando :: yumarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin