Changbin, her zamanki gibi kafeye gelir gelmez kendisini neredeyse kucağıma atmış, zorla koluma girmiş ve başını omzuma yaslamıştı. Karşımızda oturan Seungmin ise yüzünü buruşturarak bize baktıktan sonra öğürme sesleri çıkararak değişik şekillere girmeye başlamıştı.
Changbin benden uzaklaşarak eğildi ve gücünü esirgemeden çocuğun omzuna yumruğunu geçirdi. Seungmin ise kolunu tutup acıyla ıkınmaya başlamıştı. Ben mi? Ben sadece her zaman yaptığım gibi Changbin'i yüzümdeki aşık gülümsemeyle seyrediyordum.
Evet, çocuğa aşık olduğumu biliyordum, muhtemelen arkadaşlarımızın hepsi ve hatta sokakta yanımızdan geçen insanların yarısı da bunu biliyordu, tek bilmeyen Changbin'di. Benim şapşal Changbin'im. Tüm suç onun değildi, ben de suçluydum. Dört yıl geçmişti ancak hala ona onu sevdiğimi söyleyememiş, cesaretimi toplayamamıştım. Kelimeler her dilimin ucuna geldiğinde ya o beni sevmiyorsa, ya arkadaşlığımız biterse, ya onu sonsuza dek kaybedersem düşünceleri zihnimi kara bir bulut gibi dolduruyordu.
Changbin yeniden yanıma yerleşip yanağını kedi gibi koluma sürttüğünde ensesini kavrayıp dudaklarına yapışmamak için kendimi zor tutuyordum. Seo Changbin, bu hayatta istediğim her şeydi. Kollarım arasında olmak için yaratılmış bedeni, o iri, boncuk boncuk bakan gözleri, sevgi dolu ve dünyanın tüm yükünü üstlenebilecek kabiliyetteki kalbi... Tek bir eksikliği vardı, o da ona olan aşkımı göremeyen gözleri ve aptal beyniydi.
"Yemin ediyorum ayrıldığınızda üzüleceğim ama içten içe de mutluluktan ağlayacağım."
"Ne ayrılması, öyle bir şey asla olmayacak."
Seungmin'e Changbin'in verdiği cevapla kalbim titremiş ancak duygularımı ele vermemek için ifademi zorlukla yerinde tutarak başımı sallamıştım.
"Öyle bir şeyin olması için bir kere çıkıyor olmamız lazım."
Sesimin titrememesi büyük bir başarıydı. Gözlerimi Changbin'e çevirdiğimde tedirgin gözbebeklerinin titrediğini ve bedeninin kaskatı kesildiğini fark ettim. Nedenini anlayamıyordum. Her çıkmadığımızı söylediğimde neden sanki aksinin olmasını umut ediyor gibi baktığını ancak hislerimi biraz olsun dökmeye kalktığımda benden kaçtığını anlamıyordum. Bunu hep şakacı bir şekilde yapıyor, kıkırdayarak omzuma vuruyordu ancak beynimle bağlantı kuramayan kalbim yine de bu hareketine kırılıyordu. Eğer ki Changbin tarafından reddedilirsem ise kalbimin paramparça olacağını biliyordum.
Ayağa kalkıp Changbin'i üzerimden silktim ve arka cebimdeki cüzdanı çıkardım. Daha sonra aşağıdan yavru köpek gibi bakan gözleriyle beni izleyen çocuğa dönüp engel olamadığım gülümsememle birlikte alnına düşen kahküllerini kulağının arkasına ittim. Kulakları hemen kızarmış, gözlerini benden kaçırmıştı. Changbin'im ne zaman ilgimi üstünde hissetse utanıp domatese dönerdi, en sevdiğim hallerinden biriydi bu.
"Ne alayım bebeğime?"
Dudaklarını büzüp yanağına yerleştirdiğim elimi itti ve hızla önüne dönüp menüyü kendisine çekti. Düşünürken alt dudağını ısırmış, işaret parmağını ritmik bir şekilde masaya vururken dünyanın en tatlı varlığı gibi görünüyordu. Eh, Changbin her zaman dünyanın en tatlı varlığı gibi görünüyordu. En sonunda yanaklarını şişirdi ve büyük bir nefes bıraktı.
"Karar veremedim hyung, sen seç!"
Tatlı ses tonuna daha fazla dayanamayıp hızla arkamı dönerken kulaklarımın kıpkırmızı olduğunu, hissettiğim sıcaklıktan biliyordum. Ben iradeli bir insandım, Seo Changbin'i yakasından tutup duvara çarpmayacak ve ayak üstü-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Not Dating/MinBin
FanfictionBen iradeli bir insandım. Kendimi tutabilirdim, tutabilirim, tutabilir miyim? Smut ve argo içerir.