"Olur ya bazen, korkularında bulursun doğruyu, umudu, huzuru...
Yada doğru sandığın yolda bulursun karanlığın en kuytusunu..."~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Kâbuslarla dolu uykusundan zorla uyandı bu sabah. Buna rağmen yine de zinde hissediyordu kendini.
Rüyasında, karanlığın ortasında kalmıştı. Ne ileri ne de geri gidebiliyordu. Belki de bu rüya ileride göreceği daha karanlık günlerin habercisiydi ama Seda bu olumsuz düşüncelere kapılmayıp "vardır bunda da bir hayır" deyip gündelik yaşantısına devam etti. Çünkü biliyordu kuruntulara kapılmak en büyük hastalıklara davetiye çıkarmaktan başka bir işe yaramazdı.
Kahvaltısını yapıp, öylesine alelade kıyafetler giydi üzerine. Bugün sıradan takılmak istedi. Gücünü toplamak için beslenmesine özen gösterdi. Ama giydikleri hiç dikkat çekmeyecek kıyafetlerdi. Herhangi olumsuz bir durumda rahatlıkla koşabileceği rahat spor ayakkabılarını da giymişti üstelik. Çantasında ise hiç yanından ayırmadığı biber gazıyla evden çıktı.
Kendini o kadar güçlü hissediyordu ki bugün cesaret edemezse sanki başka zaman aynı cesareti gösteremeyebilirdi.
Yokuşun dibinde önce biraz durakladı. Yine uzun uzun baktı ve yavaş yavaş yukarıya doğru adımlar atmaya başladı. İçinde korkudan ziyade sanki başarması gereken bir sınav heyecanı vardı. Yukarıya çıktıkça genzi yakan ağır rutubet kokusu oldukça net bir şekilde hissediliyordu. Balkonlarda asılı eski püskü çamaşırlar ve sanki bakın beyazlarıma der gibi gere gere asılmış yarı bej, yarı gri çamaşırlar. Evlerin, birbirleriyle uyumsuz renkleri, harabe görüntülerinden biraz olsun uzaklaştırmaya çalışılsa da durum ortadaydı. Belki de bu kuytu da en güzel görünen cam kenarındaki sardunyalardı. Çok fazla bakıma ihtiyaçları olmadığından kaderlerine terkedilmiş, kendi hallerinde inadına yasam savaşı veriyorlardı.
Yokuşu tırmandığında bir evin önünde boylu boyunca uzanmış bir adamın uyuduğunu gördü. Yanında içki şişesiyle... Belliki karısı gece zil zurna sarhoş geldiği için, eve almamıştı onu. Onun önünden hızlıca geçerken, arkasından bir rüzgar estiğini hissetti ve koşan bir gölge gördü. Bir an durdu ve etrafına bakındı. Adam aynı yerinde öylece hareketsiz yatıyordu ve etrafta hiçkimse yoktu. İçini bir korku kaplamıştı. Kalbi ve adımları aynı oranda hızlanmıştı...
Biraz ileride yaşlı bir kadın okul formalı küçük bir kızın saçlarını örmeye çalışıyordu. Ondan birkaç yaş büyük olan ağabeyi de aynı okul formasıyla elinde kocaman bir ekmeği mideye indirmekle meşguldü.
Seda adımlarını biraz yavaşlatarak ama aynı serilikte yoluna devam ederken yaşlı kadına
"Günaydın" diyerek önünden geçti.
Kadın hiçbir cevap vermeden öylece Seda'yı süzüyordu. Yanındaki çocuklar " nine kim o?"
Diye sıkıştırıp dursalarda kadın yine cevap vermeden Seda'yı göz hapsinde tutuyordu.Biraz daha yürüdükten sonra yine başka bir evin önünde yığınla karışık türde ve rengarenk çiçekleri düzenlemeye çalışan güzel bir kadın ve yanında ona yardım eden iki güzel genç kız vardı. Muhtemelen kadının kızlarıydı. Çünkü onun kadar güzeldi ikisi de. Çiçekler de büyük ihtimalle park ve bahçelerden toplanmıştı. Onların önünden geçerken bu kez başı önünde selam vermeden fakat onlarında göz hapsinde olarak geçti önlerinden.
Arkasından fısıldaştıklarını duydu ama ne konuştuklarını anlayamadı. Seda bir süre sonra aynı esinti ve gölgeyi bu kez çok yakınında hissetti. Arkasını döndü ama hiçbir şey göremedi. Önüne döndüğü anda karşısında kocaman yuvalarından fırlamış gözlerle karşılaştı. Birden irkildi Seda. Kollarını açmış önünde 11-12 yaşlarında kapkara bir çocuk duruyordu. Karşısına dikilmiş;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYTU (zat-ı şahane)
General FictionKaosun, kargaşanın ve karanlığın ortasında kendi kurallarıyla beraber yer edinmeye çalışan bir kız... "Senin toz pembe kuralların burda sökmez küçük sinsi... Kuytu sana yurt değil dert olur bunu bil..." Elbet kolay olmayacak hiçbirşey... Ha...