rasyonel egoizm

322 19 17
                                    


Kitaba başlamadan önce kısa bir uyarı yapmak istiyorum. Kitapta ağır bir dil, intihar ve ölümün bahsi geçiyor. Tetikleyici olabileceği gibi bazı okuyucuları rahatsız edebilecek bir dil kullandığımdan eminim. Kitabı okuyucuyu mutsuzluktan kurtarmak için değil, mutsuzluğun kötü bir şey olmadığını; hatta alışkanlık olmasında bile sorun bulmadan karamsar bir ruh hali ile yazıyorum. Okumaya devam edecekler için, güzel okumalar.

;

Küçük su taneleri plastik kutudan eline damladı. Solumaya çalıştığı bu eski ve rutubetli hava, kasabanın ne kadar yıprandığının göstergesiydi. Çiselemeye başlayan hafif yağmur elinde duran plastik kutudaki çilekleri ıslatıyor, damlalar teker teker yerle buluşuyordu. Saklanması ve ıslanmaması gerektiğini biliyor ama tanımadığı bir evin altına sığınmak istemiyordu. Elinde duran hafif şekli bozuk kutuyu çantasına geri attı. Bir tane bile çilek yiyemeden yağmur başlamış, şimdi gidecek bir yer bulamamıştı. Yürümeye devam ederken hâlâ saçlarının arasından akan yağmur damlalarını siliyordu. Kafasının üzerine götürüp kendini korumaya çalıştığı çantasıyla beraber sokağın ortasında kalakaldı. Çaresizce etrafı süzdü, evlerine doğru giden birkaç kişiyi gözleriyle takip ettikten sonra çakan şimşek son uyarısı olmuştu. Kendini ilk bulduğu küçük bir apartmanın girişine attı. Sakinleyip, nefesini toparlamaya çalıştı, ıslanmış saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp dışarıyı izledi. Burada ne kadar kalması gerektiğini bilemezdi. Apartmanın eskimiş zillerine bakarken yıpranmış kağıtlardan tanıdık birini arar gibiydi.

"Kime baktın?"

Duyduğu yaşlı, neredeyse öksürmekten sesini kaybedecek bu adama döndü kafasını. Kenarları soyulmuş fötr şapkayı çıkarıp titreyen elleri arasına aldı. Diğer elini eskimiş paltosunun cebine götürüp karıştırmaya başladığında genç oğlan titrek ve oldukça ürken bir sesle konuştu; "Aslında kimseye, çocukluğum ve gençliğimin bir kısmı burada geçti. Şimdi tanıdık biri ile iletişime geçme umuduyla buraya geldim fakat sanırım, biraz umudumu yitiriyorum."

"İsmin ne senin?"

"Seon Woo, Kim Seon Woo."

"Yağmur dinene kadar bizde misafir edelim seni genç adam, sonrasında aradığın soruların cevabını bulabileceğin yere götüreceğim seni."

Yaşlı adam cebinden çıkardığı paslı ve eski anahtarı kapı deliğine soktu, titreyen elleriyle ittirip açtığı kapının ardından içeriye girmesiyle bedeninin tekrar eskisi gibi sakinleştiğini hissetti. Sıcaklamaya başlarken ilk katta olduğunu anladığı yaşlı adamın kapısına kadar eşlik etti; "Ben içeriye girmeyeyim. Yağmur dinene kadar burada beklesem bir sorun olmaz."

"Hasta olmak istemezsin, gel içeri eşim eminim sıcak bir şeyler hazırlamıştır."

Kapının açılmasıyla burnuna dolan tatlı kokularına olduğundan daha çabuk kanmış, içeriye girdikten sonra kapıyı ardına kapatmıştı. Zambak kokusunun ele geçirdiği bu minik dairenin içi porselen bebekler ve tabaklarla süslenmişti. Islak kıyafetlerine sarılıp etrafı incelemeye devam ederken duyduğu seslere odaklanmaya çalışıyordu.

"Bir süre burada kalsın, yağmur dinince onu arkadaşıma götüreceğim, sanırım bulmak istediği bazı şeyler var şimdilik buranın yabancısı."

(...)

Kirli ellerini paltosuna sürterek eski poşetten çıkardığı sigaralar ve kenarı yırtılmış gazeteyi tezgaha koydu yaşlı adam. Çiçeklerin kokusu yavaşça birbirine karışıp bunaltıcı hale gelmeye başladığı zaman yerinden hareketlendi, ellerini ısınması için bedeninde gezdirirken pencereden dışarı yağmurun dinmesini kolluyor gibiydi. Plağın eski pikaba yerleştirilmesi ile çıkan cızırtılı ses ardından gelen hafif keman sesi ortamı yumuşattı. Evin verdiği rahatsız edici koku bir anda kaybolmuş yerini müzik almıştı. Yaşlı adam paltosunu çıkarmamış aynı şekilde yağmurun dinmesini bekliyordu. Sonunda cama düşen damlaların sesi yavaş yavaş azalmış, yaşlı adam elini gıcırdayarak açan pencereden uzatmış yağmuru yoklamaya koyulmuştu. Emin olup aynı yoldan tekrar dışarı çıktıklarında arada süren gerici sessizliğe çatılardan damlayan su damlaları ve ıslak toprak kokusu eşlik ediyor gibiydi. Sonunda bozulan sessizliğin ardından kelimeler dikkatlice konuşuldu.

şarap ve tarçın - sunsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin