"Biri nasıl bilebilir? Ruhların kemiklerle buluştuğu yerde seninle buluşmayı beklediğimi? Unutulmuş inanç arazisinde,
kardan dokunuşun başka bir parlak parıltı getirirdi bana; lekenmiş ama çok büyük. Ve eski örümcekler her gün taşa gidiyor, mezarlıklarda. Ama ben gitmiyorum. burada oturuyorum ve bekliyorum yaşamak için fazla yorgunum. Değil mi?Acım senin soğuk elinin avuç içlerine uyuyor. Benim acımı alıyorum, ama başkasına söz verilmiş gibi geri sarıyor bedenimi. Yapamıyorum. Hayaller ülkeme kökler koymayı bırakamıyor; taştan evimi, senin sarmaşığında büyütüyorum. Ve şimdi sende kapandın bana sevgilim. Sende sıkıldın benim sözlerimden. Bilmeyi diliyorum, ölümcül kusur beni sana çok istettiriyor. Çok iyi bir şekilde lanetlenmiş kalbimin odaları hala boşluğunda rutubet tutuyor. Senin opal gözlerin görmeyi dilediğin şey ile alev alıyor. Ben sadece senin olanı istiyorum. Seninle beraber. Yoncalar tarlada çiçek açıyor. İlkbahar gevşekliğimi arttırıyor, zaman giderek uzaklaşıyor. O aşk yine bizi bulsaydı ne yapardın? Affeder miydin o zaman beni? Hilal ayı, kıyı açılıyor.
İlkbahar gevşekliğimi arttırıyor, ama korku da yardımcısı oluyor. Bu evi yakacak kadar aşka sahip miyim? Biri nasıl bilebilir bunu? Beraber olduğumuz anlar için yaşar ve ölürdüm. Yalvarılan ve ödünç alınan zamanlarda bana susmamı söylerdin. Öyleyse şimdi bana konuşmamı söyle, Ya da oturup ne olacağımızı izle; şarabını içerken izle. Aşkımın bizi yaktığını söylerdik. Öyleyse evet, bu bir ateşti. Bu karanlıkta lanet olası bir alevdi.
Ben bunu başlattım. Öyleyse evet, bu bir savaştı. Bu hayatımın lanet olası bir savaşıydı.Ve ben bunu başlattım. Bunu ben başlattım. Yapamıyorum Sunoo. Yanaklarından öpüyorum, yenilmemeye çalışıyorum. Kalbinden binlerce kez özür diliyorum."Tekrarlıyor. Kafasını meşgul eden sesler durmuyor.
"Hiçbir zaman zekanı gölgede bırakacak kadar, nazik olma. Hiçbir zaman nezaketi unutacak kadar, bilmiş davranma. Gerçeği bilmesem, şimdi benimle konuşuyorsun sanardım. Gerçeği bilmesem sevgilim, hâlâ buralarda olduğunu sanardım. Ölenler ölü olarak kalmaz güvercinim. Hayatta olacağım,kafanda hep yaşayacağım. Hiçbir zaman gücünü unutacak kadar, kibar davranma. Hiçbir zaman kibar olmayı unutacak seviyede, güç kullanma. Sonbahar soğuğuydu beni uyandıran bu sabah. Kehribar renkli gökyüzünü çok severdin sen. Uzundu hikayemiz, buz gibi sularda yüzerdik.
Boyumuzu aşan yerlere giderdim hep,
Sense tüm yol boyunca şikayet ederdin.
Geri dönüş yolunda ve merdivenlerden yukarı çıkarken, sana sorular sormamalıydım. Nasıl olması gerektiğini, neyi nasıl yapmam gerektiğini sormalıydım sana. Gereksiz şeyleri değil.
Bunları benim için yazmanı istemeliydim. Birlikte yaptığımız tüm market alışverişlerinin fişlerini dahi saklamalıydım. Zira her bir parçan benden alınacaktı, sökülüp alınacaktı. Adını kalbime yazarak imzanı atarken izledim seni. Geriye yığılmış rüyalardan oluşan tüm sen ve senin her şeyini. Yarım kalmış rüyalarla dolu dolaplarını ve hepsini nasıl bana bıraktığını. Ellerini tutuyorum güzel kanatlı kuşum. Özür diliyorum, milyarlarca, tekrardan."Elleri titrerken çevirmeyi deniyordu kağıtların arka yüzlerini, gözlerinden akan yaşlar eskimiş kağıtları ıslatıyor yumuşayan taraflar eline yapışıp siliniyordu. Unutuluyordu. Satırlar tarafından unutuluyordu.
"Sanırım son mektubum bu Kim Sunwoo, senin için kendimden kopardığım her bir satırın sonu bunlar. Tek bir günde bitirmeyeceğim bu mektubu. Ölene kadar yazmaya devam edeceğim.
-boş bırakılmış birkaç satır.-
Kasım gri sevgilim.
Temmuzdan beri bu durumudayım.
Hareketleri yakalmak zorlaşıyor. Beni kötü bir vaziyete sokuyor yazmak.
Adımlarımı her basamakta tekrar ediyorum. Yanlış yaptığım yeri unutmamaya çalışıyorum. Mektuplar yazıyorum sana göndermeyeceğim, ateşe vereceğim mektuplar. Ve nefesimi tutuyorum. Açık bir pencereden dışarı bakıyorum. Ölümcül bir hastalığa yakalanıyorum, emin olamıyorum. Kendimi çok garip hissediyorum Bu acı sonsuza dek sürecek mi?-boş kalan satırlar.-
Aralıktayız sevgilim. Sanırım ben yelkenleri bora etmiş gibi hissediyorum.
Hatırlayamıyorum; eskiden ne için mücadеle verdiğimi. Sesinin olduğu her kasedi gеri sarıyorum ama tek yaptıkları duraklamak. Tam o anda, her şeyin kaybolduğu, olmadığını hatırlıyorum. Özürlerimi kabul etmediğini. İhanenete uğramak için, işaretler gönderiyorum. İhanetine uğrayıp kendimi affettirmek için."Arka sayfayı çevirdiği an tutamıyor genç adam hıçkırıklarını. Kiraz kırmızısı kan kaplı sayfa ellerinde titriyor göz yaşlarını yazılar silinmesin diye tutmaya çalışıyor. Yankılanıyor oda da bütün ağlak sesler.
"Ve ben nefesimi tutuyorum sevgilim. Açık bir pencereden dışarı bakıyorum. Aşk denilen şu ölümcül hastalığa kurban oluyorum. Emin olamıyorum. Kendimi çok garip hissediyorum. Bu acı sonsuza dek mi sürecek? Tüm yaptığım bu şeylerin maliyeti düşünemiyorum. Şimdi bu her şey sona mı erecek? Sadece küçük bir ara veremez miydik sevgilim? Emin olmak için, tekrardan iyi olacağımızın gerçekliğini var mı hâlâ? Havanın ayaz olmadığı, ya da şiddetli derecede bunaltan sıcakların olduğu günlere dönebilir miyiz beraber? Dalgaların üstündeyim, dışarı fırlatıldım kalbin tarafından. Geçebileceğim bir çizgi yok artık, değil mi?
-son satırlar için bırakılan kısa boşluk.-
Artık batıyorum, tüm bu yaptıklarımın maliyeti düşünemiyorum. Seni düşünüyorum. Şimdi bu her şey sona erecek. Işıklar gittiğinde, seni hayal ediyorum. Emin olmak için, tekrardan iyi olacağız, eğer tüm bu şeylerin maliyeti düşünürsek. Yeterince gerçekti, havanın ayaz olmadığı zamanlar. Dalgaların üstündeyim, dışarı fırlatıldım. Dalgaların üstündeyim, dışarı fırlatıldım."
Cümleler tekrarlıyor.
"Yemin ederim sana eğer geçebileceğim bir çizgi varsa orada olacağım, zamanların çizgilerini unutmayacağım. Ve nefesimi tutuyorum. Basamağımın altında gıcırdayan bir külübenin zeminini unutmaya çalışıyorum. Emin olamıyorum. Kendimi en çok şimdi garip hissediyorum Bu acı sonsuza dek sürmeyecek. Hisset dudaklarından öpüyorum, göz yaşlarını siliyorum o gün hatırına.
Gözlerine bakıyorum sevgilim, özür diliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şarap ve tarçın - sunsun
Fanfiction"Gözlerine bakıyorum sevgilim, özür diliyorum." 120822 - 160822