1. every pore.

40 8 103
                                    

Kwang-Joon

"Sizi serseriler," diye çatılmış kaşlarıyla zilin çalmasının üzerinden dakikalar geçmesine rağmen sınıfa yeni giren dört öğrenciye bakarak homurdanan matematik hocası burnundan soludu. Bay Kim sitemle dört oğlanı süzüp yerlerine geçmeleri için başıyla gidin hareketi yaptığında uzun boylu oğlanın önderliğinde duvar kenarındaki ve orta sıranın en arkasındaki tekli sıralarda yerlerini aldılar.

Sınıfa girdikleri andan beri gözler onların üzerindeydi. Onlar yerlerini alana kadar, hatta aldıktan sonra bile gözler onların üzerindeydi. Bay Kim'in sınıfın dikkatini çekmek için yaptığı uyarıya dek tabii.

Cam kenarının en arka sırasındaki yerimde tek dirseğimi camın eşiğine yaslayarak az önce o dörtlüye önderlik eden ve duvar kenarının en arkasındaki yerini alan oğlana baktım. Sınıftaki çoğu kızın aksine benimki göz ucuyla attığım bir bakış değildi ama umursanacak bir bakış olduğunu da asla söylemezdim. Ne de olsa sınıfın sessiz çocuğuydum öyle değil mi?

O, yani Kang-Jum çantasından matematik defterini çıkardığı sırada önünde oturan ve orta sıranın en arkasındaki sıranın bir önünde oturan arkadaşı Bay Kim'e yakalanmadan karşıdan karşıya bir şeyler fısıldaşmaya çalışıyorlardı. Ne fısıldaştıklarını tahmin edebiliyordum.

Az önceki geç kalma sebepleri olan, yani okulun baş belası Han-Gyeol ile girişte tersleşmeleri hakkında konuşmaya çabalıyorlardı. Olayın ne olduğunu bilmiyordum, burada oturmak bana sadece onları görme avantajını tanımıştı. Onlar da az baş belası sayılmazlardı ama en azından Han-Gyeol ve arkadaşları gibi zorba değillerdi he?

Camdan giren bir rüzgârla belime doğru uzanan siyah toplu saçlarımdan bir tutam hafifçe savrulmuştu. Gözlüğümü işaret parmağımla ittirip camdan dışarı göz gezdirdiğimde baş belası Han'ın hâlâ dışarıda volta attığını görebiliyordum. Ne söylemişti de onu bu kadar sinirlendirmişti ki diye merak etmekten kendimi alıkoyamıyordum. En sonunda umutsuzca gözlerimi kırpıştırıp sıramın altındaki çizim defterimi çıkarmıştım. Kang-Jum ve benim hakkımda olan çizimlerle dolu olan çizim defterim mi demeliydim?

Çoktan ellili yaşlarını yarılamış Bay Kim sırtını öğrencilere dönüp tahtaya yazılar yazarak bir şeyler anlatırken onun yaşı yüzünden işlevini yavaşça yitiren kulaklarından yararlanan birkaç öğrenci kendi arasında alakasız konulardan fısıldaşmaya başlamıştı bile. Ben de onun bu dikkat dağınıklığını fırsat bilerek defterimdeki çizimleri kimsenin görmediğinden emin olup kalemimle yarım bıraktığım bir çizime devam etmeye başladım. Onun yüzünü görmemin üzerinden saniyeler geçmişti, simasının zihnimde tazelenmesini fırsat bilerek çizimime devam etmiştim. Ona son bakış attığımda elinde tuttuğu kalemini çevirerek bıkkınlıkla Bay Kim'in anlattıklarını dinliyordu.

Devam ettiğim çizimde düz, koyu kahve ve dağınıkça alnına dökülen saçları bu sefer bana yaklaşarak eğildiği için benim alnıma dokunuyordu. Kemersiz, yüzü için tanrı tarafından özenle seçilmiş sivri burnu benim hafif kemerli ve kalkık burnuma değiyordu. Fazla dolgun olmamasına ve solgun bir renge sahip olmasına rağmen benim için cennetin kapıları gibi görünen dudakları, bu çizimde benim dudaklarıma dokunmak için aralanmıştı. Griyi andıracak kadar açık mavi, çekik gözleri benim dudaklarıma bakmak için aşağı kaydığından iyice kısılmış, sanki kapalıymış gibi bir görüntü yaratmıştı. Açık teni yüzünden belli olan yanaklarındaki kızarmaların sebebi çizimdeki Kang-Jum'un beni öpme arzusuydu.

Kaldı ki Kang-Jum, o arzuyu ancak benim ezikçe hayallerimi süslediğim çizimlerimde bana duyardı? Tatlı utançlarından yanakları allaşan ve önünden geçtiğinde kaçamak bakışlar atan onca kızın arasından sınıfın sessiz, soğuk oğlanını seçip dudaklarını arzulayacağı tek evren benim çizim defterimde yarattığım bu evrendi işte.

and the silent boy falls in love. | b×bHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin