Öncelikle, Herkese merhaba 🌸 Bu benim ilk kitabım. Umarım beğenirsiniz :) Hatalarım varsa affola. Herkese iyi okumalar<3
Başladığınız tarihi buraya yazabilirsiniz :)
Kapıyı çarparak odama girdiğimde arkamdan babamın bağırmasını aldırmadan hazırlanmaya başladım. Her zamanki gibi yapıyordu yine. İzin vermeyecekti gitmeme. Hayır yanlış anlamayın dışarı çıkmamı engeleyen bir baba olmadı hiç. Sorun dışarı çıkmam değil, silah teslimatına gitmek istememdi. Neden buna bu kadar sinirleniyordu anlamıyordum. Tabii canım ne varki sinirlenecek değil mi?
Babam herkesin bildiği holding müdürlüğünden yanı sıra yaptığı ve kimsenin bilmediği karanlık işleri de vardı. Mesela silah ticareti gibi. Şaşırdınız mı?Yoo. Babam her ne kadar beni okutup şirketin başına geçirmek için çaba gösterse de, ben holdingde değil, yeraltında çalışmak istiyordum. Tabii normal olarak babam son derece karşıydı buna. Neymiş efendim tehlikeliymiş. Sanki şuan hiç tehlikede değilmişim gibi.
Babam...Yeraltında herkesin tanıdığı, nam-ı değer Resul Arslan. Hani şu önünde herkesin bacak titrettiği türden. Korkusunu geçiremediği tek kişi ben olabilirdim.
Üzerime siyah pantolon ve boğazlı kazak geçirdim. Siyah uzun kabanımı da hızla giyinerek yatağımının başucundaki komodinin çekmecesinden silahımı alıp çantama attım. Seri adımlarla odamdan çıkıp merdivenlerden inerken babamı buldum karşımda. Hiç şaşırmadım. Hep karşımdaydı zaten. Keşke bi' kere de karşımda değil, yanımda olsaydı.
"Nereye gittiğini sanıyorsun sen?!". Bağırması evi inleten cinstendi. "Nereye gittiğimi biliyorsun, Baba! Sen gidemiyorsun zaten bırak ben gideyim. Bir kere olsun güven kızına. Bir kere!". Babamın çok önemli bir misafiri gelecekti birazdan bu sebepten kendisi gidemiyordu ve adamlarını gönderiyordu. Kızı dururken! Ben, ben! Tek veliahtı!
"Konu sence güven mi, kızım? Kaç kere konuştuk bu konuyu. Kaç kere daha anlatmam gerekiyor? Senin bu işlere karışmanı istemiyorum. Ben seni gözümden sakınarak korurken sen kendini ateşin ta ortasına atıyorsun ve ben buna göz yumamam!"
"Benim ne istediğimi sordun mu peki? Ben beni korumanı istemiyorum, Baba! Ben beni korumanı değil, bana kendimi korumayı öğretmeni istiyorum!". Sakın ağlayayım deme, Ada! Sakın! En nefret ettiğim özelliğim sinirlenince gözlerimin dolması olabilir.
Babam bunları duymaktan bıkmışcasına derin bi' soluk verdi. Ardından sen iflah olmazsın bakışı attı. Tamam, bu bir umuttu. İzin verecekti. Yani sanırım...Ben ise bu sırada dik dik gözlerine bakıyordum. Yaklaşık 10 saniye sürdü bu bakışma. Cevabı ne olur olsun beni hapsedemezdi. Benim adım da Ada Arslan ise, bugün bu evden çıkacaktım ve o teslimatta bizzat ben teslim alacaktım silahları.
"Selim! Misafirimiz gelene kadar dış kapıyı kimseye açma! Kimse dışarı çıkmayacak. Özellikle de Ada!". Gözlerimin içine bakarak söylediği kelimelerle adeta sinir küplerine bindim. Sinirden gözlerimi kapatıp 7 saniye bekledikten sonra açtığımda babam çoktan gitmişti. Tamam. Peki. Sakinim. Değilim!
Sinirle bir hışım evden çıkıp dış kapıya yöneldim. Büyük, çelikden hazırlanmış dış kapı araba geçidi ve soldan küçük yaya geçidi olarak iki kısımdan oluşuyordu. Küçük kapıya doğru yaklaşınca Selim abi önümü kesti. Babamın sağ kolu olur kendisi.
"Babanı duydun, Ada. Çıkamazsın. Lütfen zorluk çıkartma. Zaten yoğunuz". Konuşmama izin bile vermeden konuşması zaten bozuk olan sinirlerimi zıplatmaya yetmişti.
"Çekil önümden, Selim abi! Zaten sinirliyim. Bana engel olamayacağını çok iyi biliyorsun." Cevap vermesini beklemeden kapıya doğru yöneldim. Kolumdan çekilmemle duraksadım. Bir dakika. Ne? Anında bir kolumdakı ele, bir de Selim abiye baktım.