Prens Joshua uykusuz bir sabaha adım atmıştı. Dün gece aldığı cevap onu düşüncelerinin en derinine o kadar itmişti ki tüm gece kafasını kurcalamıştı. Jeonghan sanki onun içini biliyor gibi konuşmuştu.
Tek başına mücadele etmekten yorulduğunu nasıl da biliyordu? Sözleri kafasını kurcalıyor, aklını bulandırıyordu. Bu bulanıklığın onu engellememesi adına bunun üzerine dsha fazla düşünmek istemedi.
Kalkması gerekiyordu artık. Jeonghan ile baş başa kahvaltı edip kardeşlerinin ilişkilerine inanmaları için gözlerini boyalamalıydı. Bilinçli olarak giyimine daha fazla dikkat etti. Yaver Hansol çoktan kalkmış yanına gelmişti bile.
"Günaydın, efendim."
Yaveri ne kadar erken kalkarsa kalksın hep ondan önce kalkmış oluyordu. Bunu nasıl başardığını bilmiyordu ama Henry sanki her şeyi on dakika öncesinden biliyordu. Dün gece duyduğu sözler ile aklına düşeni dile getirmekten çekinmedi.
"Jeonghan'ı nasıl buldun?"
Günün aydığını dile getirmeden direkt soruyu sormuştu. Bu durum tabiki de Hansol'u şaşırtmıştı. Ufak bir gülümseme belirdi yaverin yüzünde.
"Aslında bakarsanız o beni buldu efendim."
Devamını anlatması için merakla bekledi.
"Kampüse girdiğim sırada yol kenarında fark ettim kendilerini. Dayak yemiş gibi tökezliyor ve toparlanamıyordu. Benim kendisine yardım etmeme gerek kalmadan kampüsün girişinde duruşunu düzeltti ve sanki sapa sağlammış gibi içeri girdi."
Daha önce de Miya denen o kızla uğraşırken bir anda sessiz ama güçlü duruşunu hatırlattı kendine.
"O kadar gerçekçiydi ki canının yanmadığına inanabilirdim. O an yara alsa da yanınızda emin adımla durabilecek kadar güçlü biri olabileceğini düşündüm."
Prens Joshua o an düşünmesi gereken çok farklı bir şey iken aklı başka yere gitmişti. Eğer dediği gibi o kadar acı çekiyorduysa mutlaka büyük bir yarası veya ağrısı olmalıydı. Birkaç güne bu kadar iyi olması çok iyiydi ya da iyi numarası yapıyordu.
"Lütfen Jeonghan'ı uyandıralım, birlikte kahvaltı yapmak istiyorum. İlişkimizi görmesini istediğim kardeşlerim var."
Bir yandan yemek salonuna yürüyen Joshua yaverinin dediğiyle duraksadı.
"Efendim, Jeonghan Bey gün doğumuna yakın uyandı şu an bahçede."
Süs ağaçlarının önüne koyulmuş gösterişli bahçe sandalyesinde oturuyor ve etrafı izliyordu. Yanına gidince Jeonghan kalkıp kraliyet selamı verdi. Prens Joshua'nın hiç hoşuna gitmedi bu davranışı. Sanki arasına alt-üst ilişkisi girmiş gibiydi.
"Bunu yapmana gerek yok."
Jeonghan gülümseyerek oturdu. Prens Joshua karşısında oturuyordu.
"Aslında şu an hâlâ kraliyet soy ağacına katılmadığım için selam vermem gerekiyormuş. Nişanlı olsak bile vermem gerekiyor. Ayrıca evlensek de başkalarına açık bir alanda yine vermem gerekiyor. Bunlar önemli ayrıntılar."
O kadar görgü ve adabı ne ara okuyup, çalışıp hazır olmuştu şaşırıyordu. Sorumluluklarını fazla bağlı biriydi.
"Bunu yapmanı istemiyorum. İnan bu konuda ki görgü yahut adap umrumda değil."
Jeonghan dün gece inci gibi saçıldıktan sonra bugün arınmış gibi yepyeniydi. Neşe doluydu ve bunu saklama ihtiyacı görmüyordu.
"Aslında bakarsanız çimenlere oturmak istiyorum lakin yanlış olmasından dolayı burada oturmayı tercih ediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Modern Prens | Jihan
Fanfiction|Uzun bir süre ara verildi.| Günümüz kraliyet döneminde dört varis arasından kraldan sonra tahta geçmesi için seçilen Joshua, kraliçe olması için bir erkek eş getirmeye karar verir.