Jeonghan işten çıktığı zaman çok bitkin ve uykusuzdu. Kraliyet ile görüşme için vardiyasını değiştirmişti ve sabaha tekrar gelmesi gerekecekti. Saat çoktan gece yarısını geçmişti.
Yorgunluktan haşatı çıkmış bir şekilde tek dileği eve gitmek ve biraz olsun dinlenebilmekti. Son zamanlarda fazlasıyla stresli günler geçiriyordu. Gerçi babasıyla bu sürekli olan bir şey olsa da son zamanlarda daha ciddiydi.
Ev yoluna koyulduğu zaman babasının sarhoş olmasını diledi. Ancak dilemesi gereken başka sıkıntıları vardı. Karşısında eli sopalı üç genç vardı. Sanki onu tanıyormuş gibi sırıtıyorlardı. Arkada biri daha vardı ama karanlıkta seçemeyecek kadar uzaktaydı.
Geri geri bir iki adım attığında daha çok üstüne geldiklerini farketti. Bu sıçtığının resmiydi sanki. Yanında çantası olmadığı için üzüldü. En azından onunla birini savuşturabilirdi. Onlarla kapışamayacak kadar yorgun ve bitkindi ayrıca elinde onların gibi bir sopası yoktu.
Kendisinden güçlü oldukları için kaçarak dövüşecekti. Fazla yakınlarında olursa güçlü bir darbe ile yere serebilirlerdi. Şu an kaçsa bile yakalayabilirdi. Bu yüzden en iyi plan uzaktan biraz hırpalayıp sıvışmaktı. Darbe almamalı ve mesafesini korumalıydı. Bir de sopalardan kurtulmalıydı.
"Hadi ama hem üçe tek hem de benim sizin gibi bir sopam yok. Bu hiç adil değil."
Üç erkekte sırıtarak ellerindeki sopaları kenara fırlattılar. Ortadaki oğlan kahkaha attı.
"Sopamız olmasa bizi dövebileceğini sanıyorsun yani."
Görünüşünün zayıf olduğunu biliyordu ama onların bilmediği de iki dövüş sanatında lisansı olmasıydı. Taekwondo ve Aikido sayesinde birçok kez hayatını kurtarmıştı. Küstah bir gülümseme sergiledi Jeonghan onlara.
"Evet döveceğim."
Hızlıca atılarak ortada gülen çocuğun suratına tekmesini geçirmişti. Bu hiçbirinin beklemediği aşırı atılgan bir hareketti. Çok güçlü bir tekme değildi ancak onu savurmaya yetmişti.
Diğer ikisinin şaşkınlığını atıp üstüne gelmesiyle mesafe kuralını hatırlayarak bir iki adım geri çekildi. Sol tarafından gelen adamın diz kapağının arkasına geçirdiği güçlü bir darbe onu yere doğru ikiye katladı. Suratına bir tekme daha geçirdi. Bilerek yüzlerine çalışıyordu. Bir daha kalkmalarını istemiyordu çünkü tekrar tekrar saldırmaya gücü yoktu.
Son adam gelip onu arkadan sarınca yapmayı hiç sevmese de kafasını geriye doğru hızlıca attı. Yüzüne darbe alan adam boş bulunup Jeonghan'ı bırakır gibi olunca eğilerek arkasındaki adamı tuttu ve önüne doğru yere fırlattı.
Nefes nefese kalmış ve çok yorulmuştu. Eğildiği yerden ayaklanınca karşısında varlığını unuttuğu sonuncu kişiyi gördü. Yüzünü gördüğü an neden bu halde olduğunu anlasa da kendini koruyamadan karnına gelen darbe ile dizlerinin üzerine çöktü. Lanet olsun.
"Bana diklenirsen canın acır. Anla bunu aptal."
Sırtına tekar bir darbe yiyince yere serildi. Ayık olsa da şu an yerinden kalkmamak daha mantıklıydı. Olayı uzatmak istemiyordu. Miya ona ders vermeyi amaçlamıştı. Dövüp canını yaktığına göre gidecekti. Tahmin ettiği gibi de olmuştu. Hepsi bir bir kalkıp Jeınghan'ı orada yerde bırakıp gittiler.
Jeonghan biraz olsun gücünü toplamak için bir süre daha orada öylece yattı. Kalktığında ise aklına direkt Prens Joshua'yı aramak geldi. Başka gidebileceği bir kapısı yoktu. Peki ya sonrası? Sonrası Jeonghan için bölük pörçük bir dayanma çabasından başka bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Modern Prens | Jihan
Fanfiction|Uzun bir süre ara verildi.| Günümüz kraliyet döneminde dört varis arasından kraldan sonra tahta geçmesi için seçilen Joshua, kraliçe olması için bir erkek eş getirmeye karar verir.