o n i k i

494 29 29
                                    

Ben az önce babaları gelsin mi demiştim? Başka bir şey deseymişim keşke... Zira şu an karşımda dikilen adamlar babaları olabilirdi ancak.

Abartma Günce!

Tamam ama Allah aşkına bunlar nasıl abiler? Bu çocuklar ortaokul öğrencileri, abileri nasıl yirmi yaş üstü, otuz yaş üstü olabilir? Ekosisteme aykırı...

Aşağı mahallenin gençleri olduğunu biliyordum, birkaçı sima olarak tanıdıktı ama yabancı yüzler de vardı elbette.
Ben hepsini tek tek incelerken, gözüme çarpan kişiyle bir an afalladım. Bi' dakika, ne? Yanlış görüyor olabilir miydim? İnşallah yanlış görüyorumdur, yoksa ciddi anlamda başkomiser karşımda dikiliyordu. Allah'ım tam şu an kör ilan edebilirsin beni!

Caner eğilip, "Sakat rolü yapıyor bir de şerefsizler. Biliyorlar tabi bizi yenemediklerini, sözde maçtan kaçmamak için abileriyle gelmişler. Ulan son dakika öğrenilecek şey mi bu?" diye sövüyordu, öfkeli öfkeli. Aynı öfkeyle ben de ona dönüp, "Gerçekten, son dakika mı öğrenilir bu?" diye azarladım çocuğu, hiçbir suçu olmamasına rağmen. Ama ne yapayım? Ben karşımda maksimum on sekizlik gençler beklerken koca koca adamlar görmeyi ummuyordum elbette. Başkomiserin olduğunu bilsem gelmezdim üstelik!

Çok kızdığımı bildiğinden, yanımda küfür edemiyordu ve yalnızca 'şerefsiz'i kullanabiliyordu Caner. Yine, "Ne yapayım Günce abla, şerefsizler son dakika alay eder gibi çıktılar karşımıza." dedi. Gözleri karşı takımı süzerken, "Bak bak, bir de alçı taktırmıştı dombili! Ulan sen normalde koşamıyorsun, alçıya ne gerek vardı?!" diyerek yükseldi anında.

"Tamam oğlum, sakin ol." dedim elimi omzuna atarken. "Bizim de bir çevremiz var herhalde. Sen rahat ol, ben şimdi toplarım adamları. Maçın başlamasına daha on beş dakika var."

"Hadi be kraliçem, göreyim seni!" diyerek umutla yüzüme bakıp, yalvar yakar moduna geçen Caner'in omzunu patpatlayıp, takım arkadaşlarının yanına gönderdim.

Tam karşımda, hâlâ daha beni fark etmeden arkadaşlarıyla konuşan başkomisere kısa bir bakış atıp cebimden telefonumu çıkardım. İyi ki de çıkarmışım, yoksa şortun cebinden lop diye yere yapışacaktı.

Telefonumu aldığım ilk yıllar katıldığım ilk grup olan, mahallenin futbol takım kadrosu grubuna girdim.

Halısahada Adam Eksik

Günce: Mahallemizin güzide abileri, keşfedilmemiş gol krallı,

Günce: Beş dakika içinde aşağı mahalledeki halısahada olun, bizim çocuklar ağlatmış bu veledusları, adam toplayıp gelmiş itler.

Günce: Gezegenimizin, ülkemizin, mahallemizin size ihtiyacı var. Unutmayın, gençlerimiz ülkemizin geleceğidir!

Çok geçmeden mesajım görüldüye düşer oldu.

Ömer Tufan: Günce akşam akşam bulaşma çoluğa çocuğa, eğlencesi kaçtı işin. Ağlatma, bırak oynasınlar.

Günce: Ya valla ben halısahada adam eksik dediler diye geldim, ama görüyorum ki başkomiserleri bile var! Valla koşun gelin, yazık! İstikbalimiz mesele!

Cihangir Ronaldo: Ben geliyorum abisi, sen çocukların moralini yüksek tut ;)

Günce: Yaa işte kral ya kraal!

Ömer Tufan: Tamam durun ben de geliyorum.

Günce: Helal be!

Messi Musa: Bensiz olur mu hiç? Bekleyin yoldayım.

Altay yan çar Akın: Kaleyi tutalım bakalım:)

Uçan Hamsi: Ulan be! İşin gücün arasunda atulacak mesaj mı bu Günce?

Günce: Bi şey olmaz hamsim, önümüzdeki maçlara :D

Ömer Tufan: KSKXLALCLS

Gruptan çıkıp onların sohbetlerine daha fazla dahil olmadım, zaten önemli adamları toplamıştım.

"Caner!" diye seslendim, toplanan takıma doğru. Hepsi bana umutla dönerken, "Topladım, beş on dakikaya buradalar. Siz de altı kişi ayarlayın, çıkalım maça." diyerek topuzumdan firar eden saçları kulağımın ardına geri teptim. "Yaşa be kraliçem!" diye öyle bir şiddetle bağırdı ki, karşı takımın adamları hepten buraya döndü. Gözlerimi büyüterek, sevecenlikle(!) omzunu sıktım Caner'in. "Bağırmasana evladım! Kuyruğu kopmuş dana gibi..."

"Ah! Pardon Günce abla." diyerek kurtuldu elimden.

Üzerimde hissettiğim bakışlara daha fazla dayanamayarak, el mecbur kaldırdım kafamı ve başkomiserle göz göze gelmem kaçınılmaz oldu. Kaşlarını çatmış, burada olmama anlam veremeyerek bakıyordu suratıma. Bakışlarımı kaçıracağım sırada omzuma konan elle sağıma döndüm. Bizim Ronaldo gelmişti.

"Günce? Bu mu abim dediğin adamlar? Ulan bunlar top deyince plastik top anlayıp gelmesinler? Hele şu tiplere bak, avel avel bakıyorlar suratına."

Abiciğim o avellik topun plastik olmadığını görünce değil de Günce'nin elastik olduğunu görünce gelen bir durum sanki... Malum, hiçbir yerden çıkmıyorum...

Konuyu değiştirmek için, "Ne ara geldin be sen?" diye bir yandan da hızına anlam veremediğimden bakıyordum suratına. Rahat bir tavırla omuz silkip, "Yakınlardaydım zaten." diye geçiştirdi. Hayır, elinde halısaha çantasıyla mı geziyorsun, diyemedim tabi...

Gözlerim karşı takımın içinde parlayan(!) yıldızla kesişti.

Tamam, son konuşmamız hepsine nazaran daha kibar ve daha mesafeli geçmişti ama adam hâlâ daha ona mesaj atanın ben olduğumu düşünüyordu. Ay İnşallah yanındakiler bilmiyordur! Zaten adım çıkmış dokuza, inmiyor sekize. Bir de sapık unvanı alırsak ki sen seyret sonrasını!

Beş dakika daha geçmişti ve çağırdığım herkes burada olmuştu. Ömer güya gelmiyordu ha! Tam takır kuru bakır, cebinde kuruyemişle gelmişti bir de!

"Hadi, maç başlıyor!" dediklerinde, hep birlikte sahaya inmeye başladık. O sırada da Cihangir abi omzuma sardığı eliyle birlikte beni de ilerletmiş oluyor, aynı zamanda ilk on birin yerleştirmesini yapıyordu. Sahaya iner inmez dediği gibi yapıp, söylediği çizgilerde durduk.

Benim de sahaya indiğimi görseler de bir şey dememiş ama yine de suratıma değişik değişik bakmışlardı. Hemen ardından pozisyon almamla birlikte, "Bu da mı oynayacak?" diye sordu, karşı takımdan biri.

"Hayırdır kardeş sıkıntı mı var?" diye atıldı benden önce Ömer. "Sert oynuyoruz biz, arkadaşınız sakatlanmasın sonra?" Karşılığı veren bu sefer laf atan değil de başkomiserdi. Göz devirdim. "Merak etmeyin, bir şey olmaz alışkınım ben. Siz kendi veletlerinizle karıştırdınız herhalde!"

Onlara laf atmam pek hoşlarına gitmemiş olacak ki, "Karışmayın abi, deli o kız." diye uyardı içlerinden bir çocuk, abilerini. "Ulan ben gösterirdim deliyi de, dua et maçtayız. Hatırlat, maçtan sonra öteki kolunu ben kıracağım."

Kavga çıkacağını öngören Musa, "Amma da uzattınız he! Günce işte! Ne olabilir? O bilir oynamasını siz kendinizle ilgilenin." diyerek araya girmiş, kelimeleriyle veledusları bile geri göndermişti. Dediği gibi herkes bir adım geri çekilip yerleri alınca, hakem de ortadaki yerini aldı ve boynundaki düdüğü dudaklarına yasladı.

Hakem düdüğü çaldığı an maç başlamıştı.

Başka Bi' Şehirde | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin