Oslo öfkeli bir şekilde bardan dışarıya çıkarken ayağındaki topuklu ayakkabıların sesi sokağı inletiyordu.
Etrafındaki insanların ne düşüneceğini umursamadan başındaki peruğu çekip çıkarırken bir yandan küçük el çantasındaki telefonunu bulmaya çalışıyordu.
Nihayet telefonu bulup rehberde kayıtlı olan numaralar arasından birini tuşladı.
Öfkeliydi çünkü bu kılığa girmek ona hiçbir şey kazandıramamıştı. Plan suya düşmüştü resmen. Boşu boşuna makyaj yaptırmış, daracık bir elbise giyinmiş, bir haftadır topuklu ayakkabılarla pratik yapmıştı. Konuşmaması gerektiğini unutması problem değildi. Barmen sanki böylesine bir hanımefendiden abisinin sesinin çıkması normal bir şeymiş gibi isteğini yerine getirmişti.Hoş, sorun çıkarsaydı Oslo onu oracıkta etkisiz hâle getirirdi.
Telefon birkaç kez çaldıktan sonra açılmıştı. Daha karşıdaki kişi konuşmaya başlayamadan Oslo bağırmaya başladı.
"Bunu kabul etmemeliydim. Hiçbir sike yaramadı! Sadece kendimi küçük düşürmüş oldum. Bunun bedelini ödeyeceksin."
Duraksayıp soluklanırken hattın öbür ucundan rahat bir kıkırdama yükseldi.
"Sakin olun 'hanımefendi.' Hem, sarı sizi açmıştı."
"Ruby! Benimle dalga geçmeyi kes. Telefonu Ida'ya ver."
"Burada olsaydı telefonu ben açmazdım zaten, zeki."
Oslo derin bir nefes alarak telefonu kulağından indirdi ve kapattı. Sabrını sınıyorlardı. İstedikleri bilgiyi ellerine geçirememişti. Ufak bir ipucu bile yoktu. Dahası, Oslo taciz edilmiş gibi hissediyordu. Kendi kendine homurdandı.
"Bir dahaki gelişimde o gözlerinizi M16 ile patlatırken sırıtamayacaksınız ucubeler."
Elinde sarı peruğu, suratı palyaçoya dönmüş vaziyette bir taksi çağırdı. Taksicinin tuhaf bakışlarına karşılık ters ters bakarken başını camdan yana çevirdi ve sakinleşmeye çalışarak dışarıyı izledi. Eğer taksiciyle tekrar göz göze gelirse çantasındaki mini el bombasını adamın ağzına sokmayı planlıyordu.
Neyseki buna gerek kalmadı.
Çünkü yaklaşık iki dakika sonra bir patlama sesi geldi ve taksinin önü havaya kalktı.— 🥢 —