"Tanrım lütfen ona bir şans daha verin. Evet kötü şeyler yaptı ama pişman." dedim kendime bile inanmayarak. "Bunun asla olmayacağını biliyorsun Taehyung. " dedi Tanrı. Yavaş yavaş sinirleniyordum. Tanrı'm için her şeyi yapmıştım ömrüm boyunca tek bir ricada bulunmuştum ama bana yapamayacağını söylüyordu.
"Ama neden efendim lütfen. O bu hale kendisi isteyerek gelmedi mecbur tutuldu. Hayatta kalmak için cadı olması gerekiyordu." dedim gözlerim dolarken. "Onu mecbur tutan ne Taehyung? Sorun o, tek çare olarak kötülüğü gördü, eğer benden yardım isteseydi ona yardım ederdim bunu sen de iyi biliyorsun." Tanrı haklıydı, tabii ki o her zaman haklı olur.
"Madem öyle diyorsunuz biraz daha yaşasın lütfen. Ona izin verin, lütfen." babaannemi biraz daha görebilmek için her şeyi yapabilirdim. Hayatım boyunca sevdiğim ve tanıdığım tek insandı. Beni yetiştiren, bir melek olmam için her şeyi yapmış bir insandı. Ona asla kıyamıyordum, bir gün ölüp cehenneme gidecek olması hayatım boyunca onu düşünememe sebep olmuştu.
"Yapmayacağım, kimseye torpil yapamam Taehyung saçmalama. Her şeyin bir düzeni var ve sen benden bu düzeni bozmamı istiyorsun." dedi Tanrı. "O zaman size bu zamana kadar yaptığım her şeye boşaymış!" dedim birden ve bunu dediğime çok pişman oldmuştum. Pişman olduğum gözlerimi birden kocaman açmamdan belli olmuştu. Ben kimdim de Tanrı'ya bağırma cüretinde bulunmuştum. Sonu hiç iyi bitmeyecek bir yola sürüklemiştim.
"Sen kim oluyorsun da bana bağırıyorsun!? Sen kendini ne zannediyorsun!? Her şeyi affedebilirim Taehyung ama saygısızlık asla! Gözünü büren hırstan bir an önce kurtulmalısın yoksa sonun kötü olur." sonuna kadar haklıydı ama vazgeçemezdim madem olay buraya kadar geldi sonunu görmek zorundaydım.
Kanatlarımı açmıştım. Şimdi herkes izlemeliydi Tanrı'nın favorisinin nasıl bir şeytana dönüşeceğini." Hah şaşırmamak lazım. Siz ne bilirsiniz ki sevdiğiniz birini kaybetmeyi. Siz hiç sevilmediniz. Ne sizi seven birisi oldu ne de sevecek birisi olucak. İnsanlar görmediği bir varlığı nasıl sevebilir? Nasıl ona inanabilir? Yoksa siz büyücü müsünüz? Herkesi etkisi altına alan narsist bir büyücü. Ne garip değil mi her şey mükemmelken Tanrı'nın acımasız bir büyücü olması. Oysa insanlar hemen affettiğinize inanıyor. Yalan. Tıpkı sizin gibi. Bir oyun. Arkada nelerin olup bittiğini kimsenin bilmediği bir oyun. Sahne öyle iyi ki her şey o kadar mükemmel düşünülmüş ki bunun sahte olmasını kimsenin istemeyeceği bir oyun. Ve siz efendim, siz de yönetmensiniz ama görünmez bir başrolü oynuyorsunuz. Her şeyi planlamış gibi biliyorsunuz. Bu gerçek bir oyun ama sahne sahte. Kurgu sahte. Kimse kendi iradesiyle hareket etmiyor. Hepsini siz planlıyorsunuz. O zaman yanmalarının sebebi de sizsiniz. " dedim ve kendimi birden havada kanatlarımı kontrol edemiyorken buldum.
Canım acıyordu ama bu şeyi durduramıyordum. Kendimi daracık bir kafeste sıkışmış uçmayı çok seven bir kuş gibi hissediyordum. Nefesim daralmaya başlamıştı. Gözlerim yavaş yavaş kararıyordu. "Sana haddini aşmaman gerektiğini söylemiştim Taehyung. Seni öldürmeyeceğim çünkü tek kurtuluşun her zaman ben olacağım. Her sonda bana geleceksin. Ya pişman olmuş bir şekilde ya da daha beter bir halde. Sana kendini bulman için bir fırsat veriyorum. Seni Dünya'ya sürgün edeceğim. Ve bir Tanrı'ya bağırmanın cezası neymiş öğrenmen gerek. Babaannenden başka kimse sevemez artık tıpkı benim gibi yalnızsın. Kendine acı Taehyung, tıpkı bana acıdığın gibi. Umarım orda ne kadar affedici olduğumu ve bu sözlerinden pişman olman gerektiğini anlarsın. " etrafıma kara bir bulut sinmiş ve başımı döndürmeye başlamıştı. Sanırım burada geçirdiğim son dakikalarımdı.
İyice başım dönmeye başlamıştı, gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Etrafımda ki bulutlar hortuma dönüşmeye başlamıştı. Her şey o kadar hızlıydı ki takip edemiyordum. Tamamen gözlerim kapanmıştı. Bilincim açıktı ama gözlerimi açamıyordum. Sanki kilitlenmişlerdi. Daha hızlı bir şekilde hortumun içinde savrulmaya başlamıştım. Kollarımı etrafa savuruyordum. Çok canım yanıyordu, bu şeyi durdurabilmek için gözlerimi açmaya çalışıyordum ama açmaya çalıştıkça daha çok canım yanıyordu. Sanki gözlerime bir perde kapatılmış gibi kararan gözlerim daha da karardı. Artık hareket edemiyordum. Şimdi sadece bilincim açıktı. Sanırım o da yavaş yavaş gidiyordu. Başım dönüyor, kusucak gibi oluyordum. Gözlerime son kapatılan perdeyle birlikte tamamen hareketsiz kalmıştım. Sanırım bir uykunun içine girmiştim. Birden gözlerimi açtım ve önümde duran insana bakmaya başladım. Tanrım... Çok güzel bir insandı... Siyah saçları, tıpkı kanatlarım gibi beyaz teni, simsiyah ama kocaman gözleri... Tanrım mükemmel bir insan karşımdaydı. Yüzü hatları net görünmese de unutulacak bir tipi yoktu. Bu güzellik nasıl unutulabilirdi ki? Bu bir rüya mıydı? Umarım rüya değildir. Dünyalar yakılacak bir güzelliği vardı. Tıpkı babaannem gibi mükemmeldi. Nasıl onun için Tanrı'ya meydan okuduysam onun için de dünyaları yakardım.
Tanrı gerçekten de bazı insanları özenerek yaratıyormuş. Ama bu adil değil. Kim öyle olmak istemezdi ki. Tanrının adaletini sorgulayanlara hak vermeye başlamıştım. Bu güzellik gerçek olamazdı. Bu imkansız. Ya bir melek bu kadar iyi görünebilir ya da Tanrı'nın en sevdiği kulu. Tanrı'nın en sevdiği olmak için me yapmak gerekirdi ki. Hiç bir şey bilmeden dünyaya gelen insanlar nasıl favori olabilirler. Galiba Tanrı her şeyi en ince detayına kadar düşünmemiş. Ne beklenirdi ki zaten narsist bir varlıktan.