Vhalla İyileşiminden Sonra Kütüphanede Tekrar Aldrik'le Karşılaşıyor

51 5 6
                                    

Acı dolu hatıraları zihninden uzaklaştırarak çantasını aldı ve bahçede dolaşmaya başladı. Pencereden sıradışı bir yapı görmüştü ve onu bulmaya çalışmak, prens ya da ölüme yaklaşma deneyimi hakkında düşünmekten daha mantıklıydı.

Şansına tüm yollar gitmek istediği yere çıkıyordu ve güzelliği karşısında Vhalla'nın kalbi tuhaf bir şekilde atmaya başladı.

Bina adeta bir kuş kafesiydi. Gümüş işlemeler kavisle birleşip desenli camları dik tutarak duvarları oluşturuyordu. Tam tepesinde gümüş bir güneş vardı. Vhalla parmaklarını kıpırdatarak düşündü. Şu ana kadar imparatorluğun çarpıcı güneşini sadece altın işlemeli olarak görmüştü.

Cam buğulu gibiydi. Belli belirsiz şekilleri ve yeşil bulanıklıkları görse de içeride ne olduğunu anlaması mümkün değildi. Üç gümüş basamak kavisli kapıya çıkıyordu.

Eli gümüş kapı kolunun üzerinde duraksadı. Kalbi hızla atıyordu ama nedenini anlayamıyordu.

Girdiği anda güller tüm duyularını ele geçirdi. Dış duvarı ve ortadaki geniş sütunu sarmışlardı. Sera benzeri yapının içerisi sıcaktı; Batı'nın kızıl çiçeklerinin açması için ideal sıcaklıktaydı.

Sütuna doğru yavaşça ilerleyip tomurcuklardan birini incelerken terlikleri hiç ses çıkarmadı. Kapının karşısındaki gümüş bankın büyüleyici görüntüsünün oradaki bir hareket dikkatini çekti.

Yalnız değildi.

Açık bir deftere eğilmiş bir adam vardı ve kendisini aldırdığı notlara kaptırmış görünüyordu. Vhalla'nın kanı dondu; geriye doğru bir adım attı. Bu olmamalıydı. Dünyaca onca insan varken bu siyahlara bürünmüş adamla, onun geriye yatırılmış siyah saçları ve koyu gözleriyle karşılaşmamalıydı.

Vhalla nasıl kaçacağını düşünürken adamın kalemi durdu ve kafası yavaşça kalktı. Gözleri büyüdü ve şoktan dolayı ağzı hafifçe aralanırken kaşları çatıldı. Kalın ve tok sesi sessizliği bölerken Vhalla dişlerini gıcırdattı.

-Sen gerçek misin?
-Elbette gerçeğim ve gidiyordum.
-Bekle! Bekle.
-Bu bir emir mi prensim?
-Evet. Hayır. Hayır, bir emir değil. Eğer gitmek istiyorsan git ama lütfen... bekle.
-Neden?
-Çünkü... seninle konuşmak istyorum.
-Peki ya ben seninle konuşmak istemiyorsam?
-O zaman git. Özür dilerim. Vhalla özür dilerim. Sana öyle saldırmamalıydım, ne büyüyle ne de sözlü olarak sabırsızdım...ve aptal gibi davrandım. Bunun seni nasıl etkileyeceğini düşünmedim. Eminim benim hakkımdaki hikayeleri okumuşsundur. Emin ol ki hepsi doğru. Şey konusunda çok tecrübeli sayılmam...
-İnsanlarla anlamlı ilişkiler kurmak konusunda mı?
-Sözlerimle... ve davranışlarımla sana zarar verdim. Bunu biliyorum. Ve amacımın bu olmadığını söylememin senin için büyük ihtimalle bir anlam ifade etmeyeceğinin farkındayım.
-Tatlı dilli olduğunu söylüyorlar prens. Ve halihazırda beni bir kulenin tepesine çıkmaya ikna ettin. Sana nasıl inanabilirim?
-Çünkü hakkımızda bilmediğin şeyler var.
-Beni ölüme terk edebilirdin... ve işin kötüsü, bu umurunda değildi.
-Yanılıyorsun. Umurumdaydı. Senin bir rüzgargüdücü olduğunu biliyordum, bu yüzden ölebileceğini hiç düşünmedim.
-Peki. Yakınlığımı bilsen dahi ki bunu bakan bile bilmiyor gibi görünüyordu, düşüşün beni öldürmeyeceğini, yeterince güçlü olduğumu nasıl bilebilirsin?
-Çünkü hava rüzgargüdücülere zarar veremez, aynı ateşin alevtaşıyıcılara zarar veremeyeceği gibi.
-Rüzgargüdücüler hakkında nerdeyse hiçbirşey bilmiyormuşuz gibi duruyor. Düşüşün beni öldürmeyeceğini bilmiyordun.
-Ölmeyeceğini biliyordum çünkü benim hayatımı kurtarmıştın. Eve ilk geldiğimde ölmek üzereydim. Tenime saplanan... silah güçlü bir zehirle kaplıydı. Yıllardır kazandığım bağışıklık olmasaydı eve varamadan ölmüş olurdum. Şifacılar ne yapacaklarını bilmedikleri için nasıl tedavi edileceğine ve panzehirinin ne olabileceğine dair ipucu bulmak için kütüphane ile kuleye danıştılar. Bunun sonum olacağını biliyordum. Şifacılar zehri ve onun nasıl beni etkilemek üzere büyülediğini anlayamıyorlardı.
Yine de bazı kitaplardan notları çıkardıklarında durumum istikrarlı bir hal almaya başladı. Notların bazıları detaylıydı bazıları ise saçma karalamalar gibi görünüyordu ama hepsi bir şekilde benim anlam ifade etti ve bu sayede tedavimi yönlendirebildim. Bu notların hepsi sana aitti.
-Bu mümkün değil, o notların bana ait olduğunu nereden biliyorsun?
-Bakandan, muhafızlara notları kimin yazdığını sormasını istedim. Muhafız, victor'u senin yanına getirdi. Beni hayatta tutmak için çok fazla büyü gücü kullandığın ortadaydı ve senin güvende olduğundan emin olmak istediğim.
-Ne?
-Victor'un yöntemlerini onayladığımı söyleyemeyeceğim. Ama seni buldu ve ben kimi aramam gerektiğini biliyordum. Daha iyi bir açıklama için büyü yazdığını söyleyeceğim. Bunu neden... yada nasıl yaptığını bilmiyorum. Ama beni kurtarmayı o kadar önemsiyordun ki gücünün dışavurmasını sağladın. Bu gücü bana gönderecek araçlar yarattın. Bu henüz uyanış gerçekleştirmemiş biri için imkansız olsa da sen bunu başardın. Ve sen bunu yapmamış olsaydın ben şu an burada duruyor olmazdım.
-Nereden biliyorsun?
-Çünkü bir büyücü bir insanı kurtardığında o büyücünün ve büyüsünün bir parçası kurtardığı kişinin içinde kök salar. Buna bağ denir. Uyanışın çok yeni gerçekleştirdiği için bunu anlamıyor yada hissedemiyor olabilirsin ama ben anlıyor ve hissedebiliyorum.
-Bağ mı?
-Evet sevgili papağınım. Bu bağın bir özelliği de bağlı olduğun kişiye ölümcül bir zarar verememendir. Çünkü içimde senin bir parçanı taşıyorum. Beden kendisine zarar vermeyi reddeder. Eğer seni çatıdan atmam ölümüne neden olacak olsaydı bunu yapamazdım. Ama bağın seni bu kadar çok incitmeme izin vereceğini düşünmemiştim. Sapasağlam bir biçimde yere ineceğine ve sonrasında konuşabileceğimize yürekten inandım. Bu bir hataydı.
-Prens olmanın, hatalarının bedelsiz olmasını sağlaması ne büyük şans, değil mi?
-Bedeli var, bedeli senin güvenini kaybetmek oldu.
-Daha kaç tane kuklan var?
-Lütfen ne demek istediğini açıkla.
-Larel, giriş kitabı. Bu tesadüf değildi, değil mi? Bana birbirinizi tanıdığınızı söyledi.
-Larel benim arkadaşım.
-Senin arkadaşın mı var? Peki ya ben neyim?
-Senin benim için ne olduğunu zaten açıkladım.
-Açıkladığını zannetmiyorum. Ben emrin altındaki bir diğer oyuncak mıyım? Senin hizmetinde olan? Babana sunabileceğin zamana kadar eğitebileceğin biri?
-Bizi duydun mu? Şu anda herşeyi açıklayamam. Ama babama senden bahsetmeyi düşünmüyorum. Götürülmeni istediğim en son yer kuzeydeki cehenneme benzeyen savaş cephesi. Senin sözcüklerini kullanmak gerekirse kukla olan victor'du; sen değildin.
-Beni neden koruyorsun?
-Çünkü sen aramda bağ olan büyücüsün. Bu kadar önemli olan birine o şekilde davranmamalıydım; yaptıklarım için özür dilerim Vhalla. Ama bana karşı ne hissedersen hisset ve bu hislerinde ne kadar haklı olursan ol benim için birşey değişmiyor. Ben yinede senin güvende olman için tüm gücümle uğraşıcam.
-Buraya kitap okumaya gelmiştim sorun olur mu?
-Olmaz.
-Sen benden önce gelmiştin istersen kalabilirsin.
Prensim, söylediğim çirkin şeyler içinde özür dilerim.
-Bana Aldrik de, en azından yalnız olduğumuz zamanda. Ve sen küçük bir solucan değilsin Vhalla.

Hava Uyanıyor Serisinde En Sevdiğim Aldrik ve Vhalla AnlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin