Masamın başına geçmiş her zamanki gibi hyunjin'e mektup yazıyordum.
Eskiden onunla hep mektuplar yazardık. Ama şimdi yazan tek taraf ben olmuştum değil mi?
Çalan telefonumla birlikte mektubumu yarım bırakıp telefonuma uzandım ve aramayı cevaplandırarak kulağıma götürdüm.
"Jeongin sana bir şey söylemem gerekiyor." Felix'in sesindeki tını o kadar korkunç gelmişti ki gergince yutkundum ve söyleyeceği şeyi bekledim.
"Sana bunu daha önce söylemediğim için özür dilerim. Ama hyunjin öyle istemişti."
"H-hyunjin mi?" Aylar sonra onun adını duyunca hızlanan kalbim yüzünden kekelememe engel olamamıştım.
"Bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum" telefonun diğer ucundan gelen ağlama sesini duyduğumda artık kalbim heyecandan değil de korkudan atıyordu. felix'in konuşmasını beklerken aklıma gelen ihtimaller yüzünden gözlerimden yaşlar düşmeye başlamıştı.
Felix geçen sessiz birkaç dakikanın sonunda konuşmaya başlamıştı. "Hyunjin hastaydı jeongin. Ameliyat olması gerekiyordu. Ama kurtulma olasılığı çok azdı. B-bu sabah ameliyat oldu. A-ama ameliyat başarılı geçmedi jeongin."
Telefonum ellerimin arasından kayıp masaya düştüğünde felix'in son söylediklerini duyup duymadığıma emin değildim. Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Hızlıca başımı sallayarak gerçek olmamasını söylüyordum.
Başımı ellerimin arasına gömerek kafama vurmaya başladım. Gerçek değildi. Olmamalıydı. Hyunjin ölmedi. Hayır Hyunjin yaşıyor. Benden ayrıldı çünkü ben iğrenç bir insanım ve onu haketmiyorum.
Felix telefonun diğer ucundan bana seslenirken kafama vurmayı bırakamıyordum.
Çığlık çığlığa ağlarken yanıma geleceğini söylediğini işittim. Ellerim kafamı kanatacak kadar sert vururken bu yaşananların gerçek olmamasını diliyordum. Hepsinin bir rüya olmasını...