eşşekoğlu eşşek

6 1 0
                                    



Orcuklu(sriya)köyünden, Rıfat efendi ufak tefek bir adamdır.

Kendi ürettiği yada yetiştirdiği cevizli sucuk, zeytin, pestil gibi ürünleri, köy köy gezdirip ihtiyaç duyduğu erzaklarla takas edermiş.

Arhva köyünede uğrar, Köy konağı olmadığından, Rıfat efendiyi köyün ağası Ali Kavas misafir edermiş.

Köyün ağası çok zenginmiş, sayısını bilmediği kadar davarları ve hizmetinde çalışan garip yoksul insanlar varmış. Onlara iş ve aş verir çalışanlar ne zaman gitmek isterlerse  yüklüce erzak ve para vererek memnun edip gönderirmiş.

Gelen misafirleride ağırlar, yedirir içirir  öyle gönderirmiş. Rıfat efendiyi de yedirmiş, içirirmiş, eşeğini semirtir, yükünü bağlatıp öyle göndermiş . Rıfat her sene binbir minnetle Kavas Alinin elini öperek ayrılırmış.

Bir gün de Ali ağanın sriya ya işi düşer.

Rıfat oralıydı nasılsa, yardımcı olur diye düşünmüş.

Gönül rahatlığıyla yola çıkmış.

Köye vardığında köy kahvesine uğramış.

-Selamun aleykum, ey ahali.

Köylüler koro halinde hep bir ağızdan;

-Ve Aleykum selam Ağa.

Köylünün biri;

-Kimsin, neredan geliyersin neriya gidiyersin ağa?

-Bana Kavas Ali derlar Arhvalıyım.

Köylüler ayağa kalkarak, köyün ileri geleni;

-Buyur Ali ağam hela bir otur,  çayumuzi iç, biraz dinlan,  namu'nı çok tuyduk senun.

Ağama hemen eyi köpükli bir kahve geturun hele!

-Rıfat diye biri vardur burali, taniyermisunuz?

-He ağam, az önce haburada idi, allah allah, neraya getti ki  habu adam?

-Ağam sen gelmadan önce haburada oturiyerdi, oyun oyniyerdi, ne zaman kalğti da kayboldi anlamadum.

Ali ağa anlayacağını anlamıştı.

- Sorun değil ağalar, Benum işum onunilan değildur zaten. Biraz besili tana ariyerum.

Köylüler; hemen haber salıp yaylalarda semirmiş yenietme boğaları bulup getirtmişler, yedirmiş, içirmiş, işini hal yoluna koymuş, her konuda yardımcıda olmuşlar.

Ali ağa bu ilgiden epey keyif almış ve memnuniyetini ifade ederek köyden ayrılmış. 

Ayrılmış ayrılmasına fakat her şeye rağmen içten içten Rıfatın kaybolmasına da çok  içerlemiş, 

Sriyadan ayrılmış ve yeni etme boğa buzağılarıyla  köyüne dönmüş.

Aradan zaman geçmiş, bitmek bilmeyen köy işlerini hal yoluna koymaya çalışırken, bir de ne görsün.

Yol kenarında sinmiş sessiz  görünmemeye çalışarak  geçmiyor mu bizim Rıfat efendi.

Ali ağa ;

-Ohoo Rıfat efendi bana uğramadan neriya gediyersin böyle!?. Köyda benim haberim, iznum olmadan kuş bile uçmaz, buni bilmiyermisin?

-Ali ağa, kusura bakma biraz acelam vardurda.

Ali ağa;

-Misafir etmadan hayatta bırakmam seni, bu akşam bizumla kalacaksun.

Biraz mahçup edayla;

-Madem eyla diyersin, eyla olsun.

Akşama nefis yemekler ikram ederler, yediriler içirirler, sonrada derin bir sohbete dalarlar.

Ali ağa;

-Yav Rifat bizum  habu bahçeya bir yabani dadandı, ne yapacağumi  şaşurdum. Mavzerilan ateş ediyerum kaçıyer, sonra gene geliyer.

Rifat ağa;

-Ya öylemi! dert etma da, ben ey keskun nişancıyım. Karanlukta ses'e atarum gene vururum oni ben.

Ali ağa;

-Bu çok iyi oldi da ozaman, beni büyük derttan kurtarmış olursin.

Gecenin karanlığı bastırmış, Rıfat yorgunluğun etkisiyle uykuya tam dalmıştı ki, Kavas Ali mavzer elinde kapıyı çalar.

-Rıfat ağa kalk, mısırlukta gürülti var. Ay işuği var ama mısırlar yüksek olduği içun tam görünmiyer yabani.

Rıfat ağa mavzeri kaptığı gibi sesin geldiği yere ateş eder.

Ses kesilmiştir.

Rıfat ağa her ne kadar gidip görmek isterse de, Ali ağa izin vermez.

Gecenin hayrından ise sabahın şerri daha iyidir der.

Rıfat ağa, pencereden dikkatlı bakınca ay ışığında parlayan bir nesne görür.

Daha dikkatle bakınca, can çekişen yabanının ayaklarının parladığını görür.

-Yahu Ali ağa ha bu yabanınun ayağında sanki nal var.

-Olurmi öyle  bişey Rıfat, meraklandun biliyerum ama sabahi bekliyacayiz.

Rıfat vurduğu yabanının kocaman olduğundan emindir. Yani ayı olma ihtimali çok yüksek ama yinede ayağında parlayan nesnenin at olma olasılığı vardır. Bu düşünce canını sıksada sorun değildi. Nasıl olsa silahı getirende ateş ettiren de Ali ağaydı.

Bu düşünceyle rahat ve derin uykuya dalar.

Sabah kuşluk vakti uyanırlar, İki ağa birlikte inerler bahçeye. Birde ne görsün, kendi eşeği nallarını dikmiş havaya.

-Oyy Ali ağa bana ne ettun sen, ben şimdi ne ne yapacayim, bana benum eşeği vurdutmişsin.

- Ulan eşşek oğli eşşek, köyüne gelen misafiri tanımazsın,  eşşek oğli eşşek, benum bahçemda  kendi eşeğuni  tanimazssin vurursin. Sen ne utanmaz adamsın sen böyle.

Rıfat, köyüne gelen misafirden kaçtığının mahçubiyetiyle üzgün, gözleri yaşarmış bir halde  eşşeğinin en derin yerine dalıp gider.

-Bak Rıfat dinle beni;

-Sakun bir daha görmaduğun hiçbir şeya ateş etma.

-Gözün gördüğüni görmazdan gelma.

-Az tamah, çok ziyan geturur.

- Oğlum Nazım

-Efendum baba

-al şu 7,5 lirayı, git Eranköydan bir eşşek alda gel

Nazım Kavas bir eşek alır, gelir. Rıfat ağaya teslim eder.

Eşek biraz cılızdır, Rıfat itiraz eder.

- Rıfat efendi, eşeğuni yedurur içurur şişmanlatursin.

- Bu da senun akıl cezan olsun.

- Tamam Ali ağa, tamam anladum kusurumu habire yüzüma vurup durma!..

19/04/2016

Yusuf Mert

KAVASALİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin