Bölüm 1

44 5 3
                                    

Güneşin o lanet ışık hüzmeleri perdemi aşıp yüzüme çarptığında bilincim yerine gelmişti. Yine gözlerimi açmış ve hayal dünyamdan sıyrılıp gerçek dünyaya dönmüştüm. Rüyalarımın, gerçekleşmesi imkansız hayallerimin ve utanç verici anılarımın olduğu sahnede perdeler kapanmış, izleyici olarak oturduğum koltuktan zorla kaldırılmıştım

Uyandık işte, uzatmanın lüzumu yok

Yastığımın altından telefonumu çıkartıp saate baktım. Sekizi beş geçiyordu. İstemeyerek de olsa yatağımdan kalkıp her zamanki sabah rutinimi yerine getirdim; uzun uzun aynadan çökmüş gözlerime, kemerli burnuma ve iğrenç yanaklarıma bakar, sonrasında soğuk suyu vücudumu uyandırması için yüzüme çarpar ve dişlerimi fırçalarım.
Üstüme siyah hırkam ve geniş gri eşofmanımı giydim, kulaklığımı da takıp evden çıktım.

Eylül ayının bu serin sabah havası belki de bana, beni cidden yaşayan bir insanmışım gibi hissettiren nadir şeylerden biriydi. Ah, doğru. Bir de Eliz vardı. Sanal ve bu dünya üzerindeki tek arkadaşım. Beni ayakta tuttuğunu düşündüğü cümleleri defalarca kuran ve aldığım nefeslerin boşa olmadığını söyleyen kişiydi o.

Herkes gibi bir gün onun da gideceğini biliyorum. Kimse kimsenin hikayesinde kalıcı değildi. Durmadan hayatınıza birileri girer size bazı aksiyonlar yaşatır ve istediklerini aldıktan sonra hiçbir şey umurlarında olmadan çıkarlar. Tabii ki bu kişileri hayatınıza dahil edip etmemek sizin kararınız. Eliz'i hayatıma almam da benim kararımdı. Gerçi aramızda aramızda 900 kilometre varken pek de hayatımda olduğu söylemez.

Bu bilgiyi yeniden aklıma getirip zaten düşük olan modumu daha da düşündüğüm için adımlarım yavaşlamış ve artık müzik dinlemenin zamanı olduğuna karar verip playlist'imi açtım. Sucidial thoughts şarkısını açtım ve kulaklığımı boynumdan çıkarıp kulaklarıma geçirip yoluma devam ettim.

Annemler çoktan evden çıkmış olmalıydılar. Annem avukat, babam ise veteriner olduğu için ikisi de erkenden çıkıp işe gidiyorlardı. Ve ben günün geri kalanını evde geçiriyordum. Sadece sabahları sokakta kimsenin olmadığı bu erken saatlerde yürüyüşe çıkar ve derin nefeslerle solurdum bu serin havayı. Yürümem yarım saat sürmeden evime geri dönerdim.

Hayatım böyleydi işte. Birkaç cümleye sığdırılacak kadar basit ve özensizdi. Her zaman aynı saatte aynı şeyleri yapar ve bu döngüyü nedensizce devam ettirirdim. Belki de bu yüzdendir yaşamaktan sıkılmam ve hiçbir şeyden zevk almamam. Heves duygusunu daha önce hiç yaşamadım mesela. Ya da heyecan. Hep kitaplardan okurdum bu duyguları. İnsanın kalbinin çıkacak gibi atması, midesinde tuhaf bir his hissetmesi ve bazen de konuşmakta zorlanmaya neden oluyormuş.

Bunları okurken iyi ki de yaşamıyorum diyorum kendi kendime. İnsanlar bu duygularla nasıl başa çıkıyor? Mutluluktan ağlayanlar var bir de. Cidden hayret ediyorum böyle insanların olduğuna.
Sen sorunlu musun diyeceksiniz şimdi. Ben kendi çapımda kendimi normal olarak tanımlıyorum ama insanlar bana ruh hastası manyak demeyi yeğliyorlar.

Bildirim gelince titreyen telefonumu cebimden çıkardım. Hem babamdan hem de Eliz'den mesaj vardı. 3 saniyelik düşünmenin ardından önce babamın mesajına bakma kararı aldım. "Annen kahvaltını dolaba koydu tatlım. Eve gelince iyice doyur kendini tamam mı. Seni seviyorum :)" yazmıştı. Hiçbir tepki vermeden mesaja görüldü atıp çıktım. Eliz ise büyük harflerle " GÜNAYDINNN LİLOŞUMMMM😍" yazmıştı. Adımı değiştirerek kullanmasına ne kadar gıcık olsamda inatla bunu yazmaya devam ediyordu. " Sabah sabah bu ne enerji Eliz" yazıp gönderdim. " Lila Allah rızası için bari bugün düşürme şu modumu. Şurada mutlu bir şekilde uyanmışım, rica ederim bozma" benim cevabım ise gecikmedi tabii " sikerler uykunu, banane amk mutluysan. Ayrıca ben hiçbir şey yapmıyorum senin modun düşmeye meyilli" cevap vermesini beklemeden çıktım uygulamadan. Playlist'imi tekrardan acil halsey'in control şarkısını açtım ve bildirim yüzünden bölünmemesi için sessize aldım mesaj uygulamasını.

KARANLIĞIN HARELERİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin