10 yıl önce, kraliyet sarayı
<Hiç kimsenin bakış açısı>"Bir varmış bir yokmuş. Uzak diyarların birinde güneşin hiç batmadığı bir ülkede güzeller güzeli bir prenses varmış. Kralın biricik kızı halkın göz bebeği olan bu prenses sapsarı saçları ve masmavi gözleri ile herkesi büyüleyen bir güzelliğe sahipmiş." Küçük kız sıkıca sarıldığı yastığı yüzüne yaklaştırıp kıkırdayrak kafasını bastırdı. Dadısının seslerine gelip tekrar kızmasını hiç istemiyordu.
"Yaa öyle miymiş? Çok mu güzelmiş?" Kafasını yastıktan kaldırıp utangaç bir şekilde yanında yatan arkadaşına gözlerini çevirdi. Bakışları yeterince tatlı değilmiş gibi kızaran yanakları da bu görüntüye eklenince insanın ısıra ısıra sevesi geliyordu bu küçük yüzü. Sadece 2 yaş büyük olmasına rağmen Elara da içindeki küçük bir bebeği severmiş gibi sevme dürtüsüne engel olamıyordu böyle zamanlarda. Nazik bir ifadeyle tombik yanakları çekiştirdiğinde küçük kız daha da gülümsedi.
"Saçları ve gözleri o kadar parlakmış ki dünya üzerindeki herhangi bir hazine prensesin ışıltısı karşısında sönük kalırmış. Zaten güneşin batmadığı ülke olarak anılmasının sebebi de prensesin krallığın güneşi olarak sevilip sayılmasındanmış." Lyana düşünceli bir ifade ile kaşlarını çatıp kafasında bir şeyi tartıyormuş gibi boşluktaki bir noktaya odaklandı.
"Hmm. Bu hikâyedeki kız biraz tanıdık geldi sanki."
"Öyle mi? Sana öyle gelmiştir. Neyse devam ediyorum. Nerede kalmıştım? İşte bu yüzden krallıklara saldırıp değerli hazinelerini evine götüren bir ejderha prensesi gördüğü gibi dünyanın en parlak elması ile karşılaştığını düşünmüş. Bu yüzden prensesi kaçırıp kulesine hapsetmiş." Daldığı düşüncelerinden kısa sürede sıyrılan Lyana'ın ağzından küçük bir nida koptu.
"Ne? Kaçırmış mı prensesi? Neden böyle bir şey yapmış ki?"
"Dünya üzerindeki en değerli hazineye sahip olduğunu düşünmüş çünkü. Öyleymiş de zaten. Dünya üzerinde prensesten kıymetlisi yokmuş."
"Kaçırınca ne olmuş? Ailesi özlememiş mi prensesi? Sonsuza kadar kulede mi kalmış prenses?"
"Tabii ki de hikâye burada bitmemiş. Prensesin kaçırılmasına dayanamayan kral diyarın dört bir yanına haber salmış ve en güçlü şövalyeleri huzuruna çağırmış. Prensesi kurtarana ülkesinin kralı ve biricik prensesinin eşi olma sözünü vermiş. Ne yiğitler gelmiş bu çağrıya, nicesi yollarda dökülmüş ancak içlerinden bir tanesi varmış ki hepsinden güçlüymüş. Yeri gelmiş karda yürümüş yeri gelmiş suda yüzmüş en sonunda ejderhanın kulesine ulaşmış. Ejderhayı kalbine sapladığı kılıcı ile öldürmüş ve prensesi hapsolduğu o kuleden kurtarmış." Heyecanla dinleyen küçük kızın kaşları yeniden çatılmış.
"Ejderhayı öldürmüş mü?"
"Evet ama prensesi kurtarmış."
"Öldürmeden olmaz mıymış? Neden öldürmüş ki?"
"Ejderha kötüymüş çünkü. Prenses onun en değerli hazinesiymiş ve sonsuza kadar kulesinde saklamak istemiş. Onun için insanların bir değeri yokmuş. Bu yüzden konuşsa bile prensesi vermezmiş."
"Prens prensesi kurtarınca ne olmuş peki?"
"Birlikte saraya dönmüşler. Babası prensesini görünce çok mutlu olmuş. Hemen evlendirmiş cesur şövalye ile."
"Sonsuza kadar mutlu yaşamışlar mı peki?" Küçük kız gözlerini büyüterek büyük bir merakla sormuş bu soruyu.
"Sana bir sır vereyim mi?" Elara fısıldayarak kafasını Lyana'ya yaklaştırdığında hevesle başını sallamış küçük kız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prensesin Mobil Bağlantı Kulesi
FantasyPrenses ve ejderha hikâyesini hepimiz biliriz öyle değil mi? Kuleye hapsedilen yardıma muhtaç bir prenses ve onu kurtarmaya gelen cesur bir şövalye... Tatlı bir romantizm hikâyesi. Sonraki hayatımın bu hikâyenin dünyasında geçeceğini öğrendiğimde üz...