Savaşlarda ölmeyenlere ne olur?
-Onlar iki kez ölür.**
Savaş, başına gelinceye değin insana hep korkunç bir masalmış gibi gelir. Savaşları hep başka insanlar yaşar. O acıları başka insanlar çeker. Hep biz olmayan birileri tanıdıklarını kaybeder, çünkü bombalar da hep başka birilerinin üzerine düşer ve biz tüm bunları sadece duyarız. Bir gün, başımıza gelme ihtimali aklımıza dahi gelmez. Benim de gelmedi. Bir gün bizim de köyümüzün üzerine bombaların yağacağı, düşman askerlerinin bir gün bizim köyümüze de gelebileceği hiç aklıma gelmedi. Ama insanın başına, aklına gelmeyenler de gelebiliyor, tıpkı bizim de başımıza gelenler gibi.
Ne savaşı olduğunu ya da neden yapıldığını dahi bilmediğim o savaşın patlak vermesinin ardından geçen bir yıl boyunca her şeyi radyolarda duyduk.
İlk zamanlar anlatılanlar bize korkunç olaylar gibi geliyor, radyoda ne zaman bir haber çıksa işi gücü bırakıp radyo başına toplanıyorduk.
Sonra her nasılsa, bir şeyler değişti. İnsan oğlu topraktandır, her şeye alışır derdi ninem. İnsan gerçekten alışıyor.
Savaş haberlerine kayıtsızlaşmaya başladık, hepsi önce sıradan bir programa, sonra arka planda çalan bir müziğe dönüştü. İlgi azalınca radyolar da savaş hakkında bilgilendirme yapmayı bırakmaya başladı. Böylece ara ara üzerimizden geçen savaş uçakları haricinde her şey eski haline geri döndü. Zaten uçakların da bizimle alakası olmadığından emin olduğumuzdan bir süre sonra onu da umursamaz olduk. Ancak savaş döneminin ilk yılı bittiğinde köyümüzü de etkileyen bir olay meydana geldi. Eli silah tutan tüm erkekler orduya çağrıldı. Doğrusu bu korkunç bir haberdi, çünkü işin çoğu erkekler vasıtası ile ilerliyordu ve erkeklerin gitmesi demek aynı zamanda köyün daha da korunmasız kalacağı anlamına geliyordu.
Ordu gelmeden kısa süre önce erkeklerin bir kısmı dağlara kaçtı. Aileler için vedalaşmak oldukça zordu, üstelik ordu geldiğinde kaçaklar vatan haini ilan edildi ve bu da çoğu aile için ikinci bir yıkım oldu. Ordu köyden ayrıldığında geride on beş yaşından büyük tek erkek kalmamıştı. Eli ayağı tutmayan bir kaç yaşlıyı saymazsak elbette.
Sonraki üç ay, tüm yaz sıcak güneş ve bunaltıcı hava altında kadınlar her zamankinden iki kat fazla çalışmak zorundaydı. Ekin hasadı, hayvan bakımı, ev işleri ve çocuklardan, kısaca her şeyden tamamen kadınlar sorumluydu ve öyle çok çalışıyorduk ki eve geldiğimizde bir bardak su içecek takatimiz dahi kalmadığından olduğumuz yerde sızıp kalıyorduk. Yine de ilk bir kaç haftanın ardından buna da alıştık. İş bölümü yapmaya ve gün gün rol değiştirmeye başlamıştık. Bir gün birimiz hayvan bakıyorsa sonraki gün bir başkası bakıyor, o kişi de bir başka iş ile ilgileniyordu. Kimi yemekten sorumlu olup herkese yetecek kadar yemek pişiriyor, kimi tarlada çalışıyor, kimi de ormandan topladığı meyveler ile öncesinde hasat edilmiş sebzeleri kış için hazırlıyordu. Ben ise orta okula kadar eğitim görmüş olduğumdan çocuklara okuma yazma öğretiyor, işim bittiğinde ise bir başka işe koşuyordum. Zaten köy öyle ahım şahım kalabalık değildi. Saysak on beş hane zor çıkardı, ki erkekler gittiğinden geriye nüfusun yarısı ya kalmıştı ya kalmamıştı. Düşününce, çok az kadın vardı. Yaşıtım ya da yaşıma yakın genç kız sayısı ise yok denecek kadar azdı. Koca köyde yaşıt sayabileceğim sadece üç kişi vardı. Birinin nişanlısı ordudan kaçanlar arasındaydı. Diğeri ise ordunun kaçakların dönmesi ihtimaline karşı başımızda bıraktığı bir kaç askerden biriyle flört ediyordu.
Yaz bitip son bahar geldiğinde bir gün alışılmadık bir şeyler oldu. Savaş uçakları bir kez daha köyün üzerinden geçti, o sırada çocuklara eğitim verme işi bittiğinden bir tepeye çıkmış hayvanları otlatıyordum, ancak bu sefer öylece gitmediler. Uçaklardan bir şeylerin düştüğünü gördüm, bir ıslık sesi duyuldu ve sadece bir kaç saniye sonra patlama sesleri büyük bir gürültüyle yankılandı. Hayvanların her biri bir yere kaçıştı. Bense olduğum yerde öylece kalakaldım. Köyümün üzerinden dev bir duman bulutu yükseliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her Şeyin Sonunda (one shot)
Short Story*Tek bölümlük hikaye* *** Savaş, başına gelinceye değin insana hep korkunç bir masalmış gibi gelir. Savaşları hep başka insanlar yaşar. O acıları başka insanlar çeker. Hep biz olmayan birileri tanıdıklarını kaybeder, çünkü bombalar da hep başka biri...