Hoş Geldiniz.Çok kalabalıktı. O kadar kalabalıktı ki kendi nefesini istemsiz bir şekilde karşısındaki tene üflüyordu kıvırcık saçlı adam. Bu ortamdan nefret ediyordu ama yapmak istediği tek şey içkisini içip fazla sesten düşünmemeye çalışmaktı. Bu geceden kaybolup gitmeyi diliyordu ancak içtiği içki bile bunun tersi olduğunu dillendiriyordu ona.
Kalabalık istediği gibi hareket etmiyordu, düşüncelerini engelleyemiyordu. Burada bulunmak ona istediğini vermiyordu. Elinde sıkıca tuttuğu bardağı arkasındaki masaya sertçe koyup nefesini dışarıya doğru bıraktı.
Her zaman konuştuğu barmenin değişmiş olması bile tüm düzeni bozuyordu onun için. Ne sinir bozucu... Başıboş yeşil gözleri kendini ritme bırakmış bedenler arasında süzülürken yorulmuş hissediyordu.
İnsanların buna nasıl yüreği vardı? Beyinlerini zonklatan bu müzik alkolün sarıp sarmaladığı bedenleri nasıl eğlendirebiliyordu? Anlamsızdı, düşüncesi bile yorucuydu. Sanki yeterince yorulmamış gibi bir de başka insanları düşünüyordu ya, diyecek söz bulamıyordu kendine.
Belki de sorun bendedir dedi bir anda. Kesinlikle sorun o'ndaydı. Eğlenmeyi bilmiyordu. Her zaman yaptığı şeyi yapıyor, işten sonra yorulan beynini dinlendirmeye çalışıyordu. Değişik hiçbir şey yoktu, sıradandı.
İnsanlar eğlenmeyi biliyordu, bense sıradanlığı biliyordum dedi. Kimse bildiğinden caymadı ve yaşadığıyla öldü. Bambaşka ruhlar, bambaşka bedenlerde...
Kıkırdadı ister istemez. Bunu istediği kadar yapabilirdi, dudakları onundu ve gece onu duyamayacak kadar kendi sesine düşkündü. Ses tellerinin ona karşı çığlık attığını hissedebiliyordu.
Doğru değil miydi zaten, insanoğlu sadece yargılardı. Farklılığı da, sıradanlığı da. Herkes kendine doğruydu ve doğruluk bir yerde mutluluktan da ötedeydi. İnsanoğlu yargılardı ama yargıladıklarını da deli gibi kıskanırdı.
Ben bunu yapıyorum, doğru olan bu ama baksana. Yanlış olan insanı mutlu edebiliyorsa neden doğru suskunluğu tercih etmeliyim ki? Sessiz kalmak hayatın neresinde beni gösterecekti? İnsanlar çılgındı, çılgınlıksa yargılanmasına rağmen kendini gösterirdi.
İnsanlar yargılanmayı göze alabilecek derecede kendini seviyor muydu? İnsanları yargılayanlar da insandı. Dünyanın en korkunç şeyi diye düşündü yaslandığı masadan doğrulurken.
İnsanoğlu dünyanın en korkunç şeyi.
Temas ettiği bedenler adımları uzadıkça yavaşlarken kendini çıkışın önünde bulmuştu geceye zıt kıyafetleriyle duran adam. Gözlerini üzerinde gezdirip takımını düzeltirken canlandı bu düşünce kafasında. Zıt mıyım? Zıtlık ne ki? Kime göre zıttım? Doğru olan herkese uyum sağlamak mı? Kimin gibi olmalıyım?
Kendisine olan sorgusunu gözlerini ışıkları deli gibi rahatsız eden gecede dolandırarak devam ederken gördüğü her şeyi sorguluyor, kendisiyle karşılaştırıyordu.
Çok fazlaydı, çok fazla insan vardı ve çok fazla düşünce vardı. Kendini bir başkasıyla aynı bedene koyamayacak kadar yalnız hissetti o an. Kimse onun gibi değildi ve belki de ruh eşi denilen saçmalık burada değildi. Zaten onu aradığı da söylenemezdi. Arasa bile onu bulduğu gibi kendi elleriyle kaybedeceğini biliyordu. Çünkü o böyle birisiydi, insanların değerlerini çok farklı noktada anlar, çok geç hareket ederdi.
Kalabalığın arasında dolanan gözleri içindeki rahatsız duygular yüzünden yavaşça kısılmış, dişlerini sıkmasına sebep olmuştu. Tek başınaydı ruhu şu odada. Şu gecede. Bir parçası yoktu ve bu onu yarım yapıyordu. Peki şimdi neden bundan şikayet ediyordu? Bu, uyum sağlama ihtiyacı duyduğundan mıydı? Bunu sırf o sebeple yapıyor olması onu doğru birisi yapar mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Süveyda
Teen FictionSeni seviyorum, (burada anlatılmak istenen bir aşk hikayesi değildir.) -Taekook -angst